Uzun zamandır fotoğraf paylaşmamıştı, etiketlenmiş olduğu fotoğraflara baktığımda, hayal kırıklığı bana savaş açmaya başlamıştı bile!
Son etiketlendiği fotoğraf Bora'nın hesabından paylaşılmıştı. Bora onu rahatsız ettiği için karakolluk olmuştum, Rümeysa bende Bora'dan pek hoşlanmıyormuş gibi bir izlenim oluşturmuştu ama neden şimdi böyle davranıyordu? Gerçi bana neydi, ne oluyordu bana?
Telefonumu komodinin üstüne bırakıp yorganı kafama kadar çekip uyumaya çalıştım ama uyuyacakmışım gibi hissetmiyordum.
Yorganın içinde büzülüp uykumun gelmesini beklemekten resmen sıkılmıştım, saçmaydı ama sıkılmıştım işte. Telefonumun bildirim sesiyle elimi yorgandan çıkartıp telefonu aldım ve yorganın içine çektim.
Gözümü kısmama neden olan yüksek parlaklığı düşük seviyeye getirdikten sonra gelen bildirime baktım. Instagram'dan mesaj gelmişti, mesaja açmadan bildirim panelinde büyütüp okudum. 'Ömer'cim etiketlenmiş olduğum Rümeysa ile olan fotoğrafımı beğenmen ne kadar güzel. Bakıyorum da çok sıkı takipçimsin.' Bu çocuk resmen beni sinir etmek için nefes alıyordu, gerçi mallık da bendeydi bana neydi Rümeysa'dan da Rümeysa'nın etiketlendiği fotoğraftan da... Çok iyi oldu Ömer, mal gibi gecenin bir yarısı bakarsan böyle olur işte!
Zaten uyuyamıyordum şimdi hiç uyuyamayacaktım!
...
Gözlerimi hafiften araladığımda sabah güneşinin hastane odasına çoktan dolmuş olduğunu fark ettim. Mert bir şeyler anlatıyordu ama ne dediğini anlamıyordum. Çağatay "Ömer." diye seslendiğinde "Hııı." diyerek uykunun vermiş olduğu mahmurlukla bir şeyler geveledim.
Mert, "Artık kalk hastaneden çıkacağız." dediğindeyse gözlerimi açıp, "Tamam." deyip başımı olumlu anlamda salladım. Derin bir nefes alıp yatakta doğruldum. Mert diğer yatakta bağdaş kurmuş oturuyordu Çağatay'da Vural amcanın getirmiş olduğu çantaya dün gece giydiklerini koyuyordu. Tam ayılamamakla birlikte yataktan kalkıp lavaboya yöneldim ve yüzüme soğuk suyu vurdum. Kendime gelmiş sayılırdım.
Lavabodan çıkıp çocukların yanına geri döndüğümde, Mert, "Babam gelmiş yukarı çıkma biz hastanenin önüne geliriz dedim." dedi.
Çağatay, "İyi demişsin." deyip bana baktı, "Üzerini değiştir de eşofmanı falan çantaya koyalım."
"Hemen değiştiriyorum." deyip bir çırpıda pantolonumla tişörtümü üzerime geçirdim.
"Vural amca dün gece gelmiş mi yanımıza?" diyerek katladığım eşofmanı Çağatay'a uzattım.
Mert, "Gelmeden durur mu?"
Çağatay," Durmaz."
Mert, "Gece dört buçuk gibi gelmiş. Dün gece uyumadı kesin."
Çağatay, "Bu Mert'e de niye bu kadar değer veriyorlar anlamış değilim."
Mert, "Allah Allah niye acaba? Çocuklarıyım ya hani normal değil mi!"
"Her anne baba çocuğuna değer vermiyor bence normal değil." deyip hafiften güldüm. Ben güldüm ama ne Mert ne de Çağatay gülmedi...
Mert, "Öyle deme baban için sen çok değerlisin." dediğinde Çağatay, "Kendi ailesini mevzu bahis etti mi! Niye direk baban diye lafa giriyorsun ya!" diyerek Mert'e kızdı.
"Değer falan verdiği yok bana, benim için de o değerli değil. Değildi yani..."
Mert, "Öyle deme ya."
Çağatay, "Değildi yani ne demek? Baban yokmuş gibi davranma."
"Var mı?"
"Gökten zembille inmedin sonuçta tabii ki var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Burslu Öğrenci
Roman pour Adolescents- TAMAMLANDI - Güzel bir çocukluk geçirmiş olan Ömer on yaşındayken, annesi ve babası vefat ettiği için mecburen babaannesiyle yaşamaya başlar. Okul hayatı dışında her şey yolunda giderken, haberinin olmadığı, hatta o doğmadan önce gerçekleşen bir m...