Akşam olmak üzere olduğundan Çağataylara gitmek için hazırlanmam gerekiyordu ama yatmak daha cazip geldiği için bir türlü yatağımdan ayrılamıyordum. Telefonumun bildirim sesiyle başımı yastıktan kaldırıp komodine uzanıp telefonumu aldım. Bora biraz konuşabilir miyiz diyordu da ne alaka?
Bora Soykan: Seninle konuşmam gerek Ömer
Ömer: Ne hakkında?
Bora Soykan: Tabii ki senin hakkında
Bora Soykan: Sahildeki kafede buluşalım acele et
Ne alaka ya? Benim hakkımda ne konuşabilirdik ki?
Gitmeli miydim?
Açıkçası senin hakkında dediği için merak da ediyordum ama bir tarafım gitme diyordu. Gitsem bir şey olmazdı, ne olacaktı ki? Sahile gider daha sonra Çağataylara geçerdim.
Vakit kaybetmeden üzerime değiştirim ve akşam soğuğuna karşı hırkamı alıp evden çıktım. Kafeye gittiğimde, Bora beni görünce ayağa kalktı, "Hoş geldin." deyip oturmamı bekledi ve ben oturduktan sonra karşıma oturdu.
"Ömer seninle bu zamana kadar pek de anlaşabildiğimiz görülmedi, ama senin aileni daha önce öğrenseydim böyle olmazdı..."
Ne saçmalıyordu şimdi bu?
"Ne demeye çalışıyorsun?"
"Diyorum ki neden aileni saklıyorsun? Öyle bir babam olacak ve babam olduğunu kimse bilmeyecek üstüne üstlük bir de ondan nefret edeceğim olacak şey değil." dedi sırıtarak.
Ne?
Bu ne biliyordu da böyle konuşuyordu?
"Bana bak Bora benim hayatım seni alakadar etmez."
"Senin hayatın kimsenin umurunda değil ama merak uyandırıyor. Senin nasıl bir yalancı olduğunu herkese kanıtlayacağım." dediğinde, "Elinden geleni ardına koyma." deyip masadan kalktım. Ya gerçekten ailemi öğrendiyse... O zaman ne olacaktı?
Bunları şimdi tek başıma düşünmenin zamanı değildi, öncelikle Çağataylara gidip bugün şirkette duyduklarımı anlatmam lazımdı.
Çağatayların evinin önüne geldiğimde üstüme başıma çeki düzen verip zile bastıktan kısa bir süre sonra Çağatay kapıyı açıp "Hoş geldin." diyerek beni içeri buyur etti. "Hoş buldum." diyerek içeri girdiğimde "Ömer bir şey mi oldu? Yüzün sirke satıyor." dedi.
"Çok önemli bir şey değil, Bora..." dedim ama lafımı tamamlamama izin vermeden telaşla "Bir şey mi yaptı?" diye sordu.
"Yok yapmadı da biraz konuştuk, öyle babam olacak ama kimse bilmeyecek, senin yalancı olduğunu herkese kanıtlayacağım falan dedi."
"Geri zekalı bu çocuk ya ona ne! Neyse bir salona geçelim, Kaya amca da var haberin olsun."
"Niye geldi şimdi bu?"
"Bilmiyorum." dediğinde salona geçtik, ufak bir selamlaşmanın ardından Çağatay'la yan yana oturduk.
Burak amca, "Ömer nasılsın?" dedi tebessüm ederek.
"İyiyim Burak amca sizi sormalı?"
"Sağ olasın. Sen ne duydun Tarık'tan?" deyip sırtını dikleştirdiğinde olan biten her şeyi anlatmaya başladım, "Tamam halledeceğim ben, Emin bana güveniyor onu kandırmak kolay olacak ama Vural ve Burak sorun çıkartacak gibi. Kaya'yı saymıyorum bile. En fazla bir ay, bir ay sonra tüm hisseler bizim olacak merak etme..."
...
Güzel bir kahvaltının ardından evden ayrılıp şirkete vardığımda, son zamanlarda olduğu gibi Tarık Bey yüzünden bugün de şirkette karışıklık vardı. Hiçbir şeye müdahil olmadan çizim odasına gidip bir şeyler karalamaya başladım. Emin Bey düşünceli bir şekilde odaya girip çizdiklerim göz gezdirmeye başladı. Çizim yapmaya devam mı etmeliydim yoksa ona mı bakmalıydım? Sert bir insandı her an her şeye kızabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Burslu Öğrenci
Roman pour Adolescents- TAMAMLANDI - Güzel bir çocukluk geçirmiş olan Ömer on yaşındayken, annesi ve babası vefat ettiği için mecburen babaannesiyle yaşamaya başlar. Okul hayatı dışında her şey yolunda giderken, haberinin olmadığı, hatta o doğmadan önce gerçekleşen bir m...