Eve gitmek istemiyordum, eve gidip ne yapacaktım? Dışarıdayken alamadığım nefesi evin içerisinde nasıl alacaktım! Ben babaannemin yokluğuna nasıl alışırdım?
Sokakta saatlerce boş boş gezdim, telefonum çaldığında, Mert'in alelacele hattımı takıp elime tutuşturduğu telefonumun zil sesi değişik olduğu için ilk başta kazan gibi olan kafam yüzünden cebimde çaldığını fark edemedim ama sonradan telefonu cebimden çıkartıp, "Efendim." diyerek gelen aramayı cevapladım.
"Ömer neredesin eve gittin mi?"
"Yok daha gitmedim."
"Fazla dışarda durma git eve." dediğinde derin bir nefes alıp "Tamam Çağatay." diye mırıldandım ve telefonu kapattım.
Eve gitmek sanki çok kolaydı!
Ama artık eve gitmem lazımdı, istemeye istemeye evin yolunu tuttum.
Evin önüne geldiğimde gözümü evde gezdirdim. Ben bu evde artık nasıl yaşayacaktım? Kesik kesik nefes alıp kapının önüne gelip, refleks olarak zile bastığımda kendimi tutamayıp kapının önüne çöküp ağlamaya başladım.
Babaannem ölmüştü kim açacaktı bana kapıyı! Ölmüştü ve ben buna kolay kolay alışamayacaktım.
Zar zor anahtarı cebimden çıkartıp kapıyı açıp içeri girdim. Ev çok sessizdi. Ayakkabılarımı çıkardığım yerde bırakıp adımladım. Kimse yoktu, ama ben buna alışkın değildim ki...
Mutfağa adım attığımda masanın üstünde duran pirinç ve kızarmak için hazırlanmış olan köftelere baktım. Köfte pilav yiyecektik biz bu akşam. Daha da bu evde köfte pilav pişmeyecekti, nasıl pişirecektim ki?
Ağlamak istemiyordum ama gözlerim durmuyordu işte. Evde daha fazla dolanırsam daha çok ağlayacaktım. Odama gidip battaniye alıp salona geri döndüm. Salona girdiğimde yerde halı yoktu ama umurumda değildi.
Battaniyeye sarılıp ayaklarımı karnıma çektim. Babaannemin yokluğu bana çok ağır geliyordu. Telefonum tekrar çaldı bu sefer Mert arıyordu, "Efendim." diyerek telefonu açtım.
"Eve gittin mi?"
"Gittim, evdeyim."
"Evde bir gariplik var mı?"
"Ne garipliği Mert ev işte, zaten canım boğazımda beni yorma."
"Ne bilim sordum işte."
"Mert yorma beni."
"Tamam, kendini üzmemeye çalış." dediğinde cevap vermeden telefonu kapatıp tekli koltuğa fırlattım.
Derin bir uykuya dalmak istiyordum. Uyumak istiyordum ama olmuyordu...
Çağatay'dan...
Ömer mezarlıkta bir ağaca yaslanmış, boş boş çevreyi izliyordu. İmam Kur'an'ı Kerim okumayı bitirdiğinde başınız sağ olsun dedi ve yapacağı bir şeyi kalmadığı için gitmek için yanımızdan ayrıldı.
İnsanlar dağılmaya başladığında Mert'le Ömer'in yanına yaklaştık, biz bir şey demeden, Ömer "Siz gidin evinize." dedi. Onu burada yalnız bırakmak istemiyordum ama bırakmam lazımdı. Her şey onun iyiliği içindi...
Mert, "Ömer olmaz öyle biz seni mezarlığın çıkış kapısında bekliyor olacağız." dedi, ne yapmaya çalıyordu bu? Olanlardan haberi yoktu sanki. Daha fazla kalalım gibi bir şey deyip ısrar etmesin diye Mert'e kaş göz işareti yaptım, anladı mı anlamadı mı bilmiyorum.
Ömer, "Mert ben eve gidince mesaj atarım gidin." dediğinde Mert cevap vermeden önce "Peki öyle olsun." dedim ve Mert'in kolunu hafifçe çektim, aklı başına gelmiş olacak ki tepki vermeden oradan yavaş adımlarla uzaklaştık. Mezarlıktan çıktığımızda, "Mert sen geri zekalı mısın?" dediğimde Mert, "Ne oluyor Çağatay?" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Burslu Öğrenci
Ficção Adolescente- TAMAMLANDI - Güzel bir çocukluk geçirmiş olan Ömer on yaşındayken, annesi ve babası vefat ettiği için mecburen babaannesiyle yaşamaya başlar. Okul hayatı dışında her şey yolunda giderken, haberinin olmadığı, hatta o doğmadan önce gerçekleşen bir m...