Gözüme güneş ışığın gelmesiyle hafiften gözlerimi açtım, Çağatay, "Abiciğim artık kalk da kahvaltı falan yapalım." dediğinde yorganı kafama kadar çekip arkamı döndüm ama lanet Çağatay'ın elinden kurtulmak ne mümkün, bir hamlede yorganı çekti aldı, ayaklarımı karnıma çektim, "Ömer saat on bire geliyor, hadi kalk artık."
"Ya bir sal beni Çağatay uyumak istiyorum."
"Ömer Bey kalkıyor musunuz yoksa ben kaldırayım mı?"
"Kalkamıyorum."
"Kafamdan aşağı su dökerim."
"Dök."
"İçine dolaptaki bütün buzları koyayım da gör gününü."
"Kalkıyorum tamam. Git odamdan."
"Beş dakikan var ona göre."
"Çağatay Allah aşkına bir defol git." diye söylendim ama umurunda olmadı. Yataktan kalkıp lavaboya gittim, lavabodan çıkınca Çağatay hala yatağın ayak ucunda oturuyordu, bir şey söylememi bekliyormuş gibi baktı, "Ne var Çağatay ne istiyorsun?"
"Dün gece biraz zıtlaştık ya sorun yok dimi?" Çağatay'ın en çok böyle ince düşünmesini seviyordum, dışardan bakınca öküzün teki gibi gözükse de aslında içinde çok düşünceli ve romantik biri var.
"Bilmem belki vardır."
"Ömer yapma ya."
"Ben anlamam."
"Kendimi suçlu gibi hissediyorum."
"Değil misin?"
"Suçlu olabilirim ama sen böyle yapınca müebbetlik suçlu gibi hissediyorum." Çağatay'ın canını sıkmak çok zevkliydi, umutsuzca gözlerime bakıyordu dışardan biri görse Çağatay'a cidden üzülürdü.
"Yapma ya falan filan demeyle aramız düzelmez."
"Ömer ne yapayım? İnşaat tepesine çıkıp affetmezsen atlarım mı diyeyim?"
"Tamam be, affettim ama bir daha olmasın." dediğimde yüzündeki üzgün ifade gitti, yerine anlam veremediğim bir ifade geldi, "Ne artistlik yapıyorsun o zaman yürü mutfağa." dedi ve enseme vurdu, her ne kadar benden kısa da olsa kolunun altına aldı, öküz işte ne olacak yine döndü eski hâline.
"Ya oğlum benden kısasın yapma şöyle şeyler." deyip kolunun altından çıktım.
"Bak hele şunu bak bak, aklınla boyun ders orantılı olduğundan sana bir şey söylemek istemiyorum."
"Hadi Çağatay az ötede oyna."
İtişerek mutfağa indik, tezgâhın üstünde dört tane tost vardı. "Çağatay kahvaltı nerde?"
"Valla kahvaltıyı sen hazırlayacaksın, bende öyle yemek yapma becerisi yok biliyorsun, kendime o arada yerim diye tost yaptım, hadi sen bekleme hemen hazırla." dedi ve tostları alıp sandalyeye oturdu.
"Çağatay hayatımda senin kadar şerefli bir insan görmedim."
Ağzında yemek varken, "Bende bende ah canım kendim." dedi.
Buz dolabına yöneldim bir dakika, "Çağatay yiyecek bir şey yok ki evde, tostu nasıl yaptın?" Tıkındığı için beni duymadı, "Çağatayy!" Öksürmeye başladı sırtına vurdum, eliyle su işareti yaptı hemen bir bardak su verdim, içtikten sonra, "Ne Çağatay Çağatay ne istiyorsun?"
"Bir şeyler aldın herhalde, nerede?" dedim ve omzuna vurdum, kafasıyla arkanda işareti yaptı.
"Tıkınmayı bırak da poşetlerden zeytin peynir bir şeyler çıkart."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Burslu Öğrenci
Teen Fiction- TAMAMLANDI - Güzel bir çocukluk geçirmiş olan Ömer on yaşındayken, annesi ve babası vefat ettiği için mecburen babaannesiyle yaşamaya başlar. Okul hayatı dışında her şey yolunda giderken, haberinin olmadığı, hatta o doğmadan önce gerçekleşen bir m...