Bölüm 25

596 62 20
                                    

Okula bu sabah müdürün okulun kuruluşunun bilmem kaçıncı yıl dönümünün olduğunu duyurduğu anonsla başladık. Öğleden önceki dersler boştu. Jongdae bunu neden dün söylemediğiyle ilgili söylene söylene bizi dolmaya başlayan kantine çekiştirdi. Bizi boş dersler için bu kadar erken saatte kaldırdığı için kimse memnun gözükmüyordu. Yanından geçtiğimiz bir grup sövmeye bile başlamıştı. Jongdae kulaklarımı tıkamıştı geçene kadar onları duymayayım diye.

Kantine girince de Baekhyun beni kolumdan tutup revire sürükleyeceğiyle ilgili tehdit ederek meyveli kek ve kahve yedirmişti zorla. Sonra da memnun bir şekilde bizi orada bırakıp Chanyeol'un yanına gitti. Masada uyuklayan Jongin, etrafta gözlerini gezdiren Jongdae ve elimdeki kek paketiyle oynayıp duran ben kalakaldık.

''Platoniğin el sallıyor sana Sehun.''

Jongdae kulağımın dibinde bitip fısıldayınca irkilip geri kaçtım. Kaşıyla gözüyle bir yerleri işaret edince ona bu kadar eziyet eden şey neymiş diye kantinde gözlerimle bir tur attım. İki masa ötemizde okuldaki en yakın ve tek arkadaşı Hoseok'la karşılıklı oturan Yoongi'yi gördüm. Neyse ki Baekhyun etrafta yoktu.

Gülerek bana el sallayan Yoongi'ye bakakaldım sonrasında. Saçlarını açık maviye boyamıştı. Cesaretine hem şaşırıp hem de hayran kalmıştım doğrusu. Gözlerimi dikip saçlarına baktığımı fark edince kafamı iki yana sallayarak toparladım kendimi. Sonrasında hafifçe gülümsedim ona. Sesli söylesem de duymayacağını bildiğim için ağzımı oynatarak günaydın dedim. O da kafa salladı. Bu hareketli halleri Hoseok'un da dikkatini çekmişti. Kafasını çevirip bana baktı. Daha önce hiç konuşmamıştık onunla. Sadece birkaç kez Yoongi'nin yanında görmüştüm. Bana kafasını hafifçe eğerek verdiği selamı ben de aynı şekilde ona verdim.

''Masada sevgilin varken başkalarına bakamazsın kuşum. Delirsin mi istiyorsun Jongin?'' Elindeki telefona dalmış dakikalardır kafasını kaldırmayan Jongin'e bir bakış attım.

''Niye delirsin Jongin? Hem sevgilin deyip durmasana. Duyacak bak.''

Jongdae'nin kulağına fısıldayarak konuşunca o da benim gibi huylanıp geri çekildi kıkırdayarak. Tekrar kulağıma eğildi. Ben de daha rahat duyabilmek için ona yaklaştım.

''Bak bak. Senin platonik bir şeyler söylüyor sanki.''

''Bakmasana Jongdae. Çıldıracağım şimdi.''

Yine de kafamı Yoongi'ye doğru çevirdim. Düz bir şekilde bakan suratı benim ona çevrilen bakışlarımla aniden canlanmıştı. Ağzını oynatıp bir şeyler söyledi. Kaşlarımı çatarak ne demek istediğini anlamaya çalıştım. İstemsizce masaya doğru bile eğilmiştim ama hiçbir şey anlayamıyordum. Yeniden ağzını oynattı. Anlamadığımı fark etsin diye iki yana salladım kafamı. Jongdae'ye sormak üzereydim ki Yoongi'yle aramıza giren Jongin'le irkilip geriye sıçradım. Sinirli görünüyordu.

''Yanıma gel Sehun.''

Sert çıkan sesiyle birkaç saniye kalakalmıştım. Yanımda Jongdae'nin 'Yuh!' dediğini duydum.

''Neden?''

''Karşımda o çocukla flörtleşiyorsun çünkü. Ne demem gerekiyor?''

''Kimseyle flörtleşmiyorum. Sadece bir şeyler söylemeye çalışıyor ve ben...''

Elindeki telefonunu sertçe masaya bırakınca Jongdae'yle aynı anda sıçradık. Bu kez 'Yuh!' diyen bendim.

''Şu an çok sinirliyim Sehun. Gel yanıma hadi.''

Neden sinirlisin diye sorsam masayı dağıtacakmış gibiydi. Usulca yerimden kalktım. Yoongi'ye kısa bir bakış attığımda onun da donuk bir yüzle bu tarafa baktığını gördüm. Sonrasında Jongin'i daha fazla sinirlendirmemek için hızla yanına geçtim. Ben oturur oturmaz sandalyesini bana yanaştırıp kolunu omuzuma attı. Sopa yutmuş gibi durmaktan vazgeçip ona yaslandım hafifçe.

BFF FaciasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin