100.BÖLÜM
Ellerim resmen titrerken telefonu yatağa fırlattım. Bartu'ya odaklandığım süre boyunca Cihangir aklımdan çıkmıştı ve zihnimden "Belki de artık aynı düşüncelere sahip değildir, affetmiştir." demekten kendimi alıkoymamıştım.
Yanılmıştım.
Mesaj attığı numarayı engellerken bunun hiçbir işe yaramayacağını ikimiz de çok iyi biliyorduk. Cihangir bir şey isterse yapardı, alırdı. Ve sanırım korkumun tek kaynağı da bu gücüydü.
Karman çorman ruh haliyle yatağıma girdim ve tüm gece gözümü bile kırpmadan düşündüm. Bundan sonrasını, Bartu'yu, bizi...
---
Aradan neredeyse bir hafta geçmişti. Duygu dışında kimseyle iletişim kurmamıştım. Bartu zaten ne aramış ne yazmıştı ve bu hareketleri ondan iyice soğumama sebebiyet vermişti. Genelde düşündüğüm kişi Cihangir'di. Ancak ondan da ses soluk yoktu. Herkes sanki avını bekleyen avcı gibi sessizdi. Pusudalardı.
Saçlarımı tepeden sıkıca toplayıp üstüme beyaz tişörtümü geçirdim. Komodinin üstünde duran saatimi bileğime taktım ve aceleyle evden çıktım. Duygu ile buluşacaktık ve klasik ben yeni geç kalmıştım.
Metroya doğru seri adımlarla giderken telefonumun çaldığını işittim. Siktir! Duygu arıyordu. Meşgule attım ve zaten hızlı olan adımlarımı iyice hızlandırdım. Koşuyordum resmen. Kim için?
Duygu Hanım için.
Aradan geçen yarım saatin ardından Taksim'in kalabalığında buldum kendimi. Çantamdan telefonumu çıkardım ve beni zaten defalarca arayan Duygu'yu aradım. "İzem! Zahmet oldu açmak mal."
"Off Duygu." dedim ve uzatmamak için devam ettim. "Özür dilerim, nerdesin?"
"Mado." dedi ve telefonu suratıma kapattı. Genelde buluştuğumuz kafeye doğru ilerlerken gözüm etrafı inceliyordu. Normalden daha da fazla mı kalabalıktı yoksa bana mı öyle geliyordu?
Kafenin kapısından içeri girdiğim sırada berbat bir duygu ruhumu esir aldı ama siktir etmeye çalışarak ilerledim. Her zamanki masamızda somurtarak oturan Duygu'nun yanaklarını aniden şapır şupur öptüm.
Gülse de kaşlarını çattı ve yapmacık bir sinirle itti beni. "Git! Sinirliyim sana, beni ağaç ettin yeni!"
"Yaa minnoştoloşkom yapma bele." dedim ve gözlerimi büyüterek. Suratımı tatlı yapmaya çalışsam da bunu ne kadar başardığım tartışılırdı tabiî ki. Aman neyse. "Affeet beni."
"Aman affettim sus bi'. Sana olay bir haberim var!" dedi heyecanlı bir tonda. Şaşırarak dudak büktüm ve olay haber için sabırsızca beklemeye başladım. Etrafına kısaca göz gezdirdi ve fısıldayarak konuştu.
"O günkü beğendiğim çocuk vardı ya hani senin erken kalktığın gün, o çocuk burada! İnanabiliyor musun?" Kulaklarım uğuldamaya başladığında Duygu'nun diğer söylediklerini zar zor algılamaya başlamıştım. "Kader resmen kızım bu."
"D-duygu," dedim titreyen sesimle. Amacım bugün Duygu'ya Cihangir'i ve yaşadıklarımızı anlatmaktı ama bu artık imkânsızdı.
"Noldu kuzum?" dedi yüzümün halini görüp aniden ciddileşerek. "O çocukla mı alakalı?"
Başımla güçlükle onaylarken tırnaklarımı sandalyenin derisine batırdım. Acilen kendime gelmeli ve güçsüz olmadığımı ona göstermeliydim. Yoksa çok mu geç kalmıştım? Masanın üstünde duran telefonum aniden çalmaya başladığında irkildim ve ekrana baktım.
Bartu arıyor...
Kaşlarımı çattım ve arayacak tam da bu zamanı bulduğu için sinirlendim. Bir haftadır yaşam belirtisi bile vermezken şimdi mi? "Selam." Kulağıma ilişen Cihangir'in sesiyle olduğum yerde kaskatı kesildim. Gözlerimi telefona kitlenmişti ve kollarım hareket etmiyordu. Tanrım!
Ne yapacağım?
---
ŞİMDİ OKUDUĞUN
B.İ.P / Texting
Short Story-TAMAMLANDI- Bilinmeyen numara: Şeyy, Bilinmeyen numara: Beni bipler misin? Bartu: Ha? Bilinmeyen numara: Beni diyorum şu bip şeyinden yap. Bartu: Ana bacı düz gitmek gibi mi?