64.BÖLÜM
Gergin bir şekilde ellerimin arasındaki, büyük elleri sıktım. Hatta o kadar gerilmiştim ki, ellerim terden yapış yapış olmuştu. Allahım! Merdivenlerden yavaşça çıkmaya başladığımızda Engin piçinin oldukça rahat olduğunu fark ettim. "Sen niye böylesin?" diye çıkışıp, dik dik yüzüne baktım.
"Nasılım bebeğim?" deyip göz kırptığında tırnaklarımı hafifçe eline geçirdim ve pişmiş kelle gibi sırıtan suratının bozulmasını seyrettim. Bartu bizi görmüştü değil mi? Umarım görmüştür.
"Çok rahatsın gevşek." diye dişlerimin arasından sessizce konuştum çünkü çevremizdeki herkesin gözleri bizim üstümüzdeydi.
"Ya aslında değilim, Porsche'yi aşağıda tek başına bıraktım. Ya bir şey yaparlarsa?" diye fısıldadı ve başını aşağı-yukarı salladı. Gözlerimi devirdim ve aptal sorusunu cevapsız bırakıp adımlarımı hızlandırdım. Dün gece Bartu pezevenginin attığı mesajlardan hemen sonra tıpkı bir FBI ajanı gibi plan yapmıştım.
Birincisi, yeni sevgilim ama aynı zamanda emmioğlum olan Engin. İkincisi de, Bartu'yu kudurtmamı sağlayacak olan Anıl kankim. Aslında birkaç gün önce bu mesajları alsam yüksek ihtimalle yıkılır, günlerce ağlardım. Ama bitchler öyle bir şey olmadı ve pezevengi kudurtmak için girişimler yaptım.
Olmayan ilişkimizi kalkındıracağım inş.
Şu anda ise tek isteğim, Bartu'nun tepinmesi, ağlaması, zırlaması ve tahmin edin. Evet, delirmesi.
Delir pezevenk.
"Ne yapacağız şimdi?" demesiyle güldüm ve ona baktım. Bu malın hayatı boyunca hiç sevgilisi olmadığı gerçeğini hep atlıyordum, nedense. Elimi elinin arasından çekmemle kaşlarını çattı ve değişik bir şekilde bakmaya başladı. "Ben müdürden senin sınıfını öğreneyim, sen de kapıda bekle şimdilik."
Başıyla onaylamasının üstüne, kapıyı tıklatıp müdürün odasına girdim ve sınıfını öğrenip geri çıktım. Kapıyı ardımdan kapatırken gördüğüm manzara kafamın karışmasına sebebiyet vermişti.
Bir adet ateş püsküren Bartu Soylu ve karşısında da otuz iki diş sırıtan Engin Pak.
Yanlarına doğru hızlı adımlarla ilerlerken Bartu'nun ellerinin yumruk halde olduğunu ve aynı zamanda da boynundaki damarların belirginleşip, suratının kızardığını fark ettim. Ziyadesiyle sinirliydi, güzel. Kudur.
"Ne zaman, dedim!" diye bağırdığında Engin bana baktı ve kahkaha attı. Hemen ardından da beni kendisine doğru çekip, kolunu belime sardı. Rol başladı, hazır mıyız? "Sevgilim, şuna ne zamandır birlikte olduğumuzu söyler misin?"
Uhm, ne demem gerek?
Ayrıca şu?
"Dur ben cevap vereyim." dedi Bartu da artık sinirle gülerken. Elini havaya kaldırmış ve işaret parmağıyla '1' yapmıştı. "Bir gün?" Ve ardından kahkaha attı. Komik mi piç?
"Üç hafta." diye mırıldandım, Engin'in göğsüne iyice sokulurken. Havaya kaldırdığı elini yavaşça indirirken afalladığı yüz hatlarından açıkça okunuyordu. Bekledi, bekledi ve düşündü. En sonunda ise gözlerini gözlerime odaklayıp, suratını buruşturdu.
En sonunda ise hayatım boyunca unutamayacağıma emin olduğum bir şekilde baktı ve başını iki yana doğru sallayıp, gitti. Ona yazdıklarımı, peşinden koştuğumu, aşkımı sözde sevgilim olan Engin'e veya bana hiçbir şey demeden, yüzüme vurmadan sadece gitti.
---
"Bitir oyunu kanka." dedi Duygu anlattıklarımdan hemen sonra. İkinci teneffüsteydik ve ona ancak anlatabiliyordum tüm her şeyi. "Ters tepki vermiş, ortada başka şeyler var İzem bence." diyerek cümlelerine noktayı koydu.
Aslında ondan beklediğim tepki, içten içe kudurmasıydı. Yani dışarıdan beni asla umursamıyormuş gibi gözükmesi, ama içinden de ona âşık olan ergen bir kızı kaybettiğini düşünüp acı çekmesi gibi bir şey bekliyordum. Tabi bu beklentim müdürün odasından çıktıktan hemen sonra yanımızda bitmesiyle elenmişti ve ikinci seçeneği aklıma getirmiştim.
O da Engin'e sataşıp, benim hakkımdakileri –ona yazmam gibi- ortaya dökmesi ve dalga geçmesiydi. Ancak bu beklentimi de yerine getirmemişti ve gitmişti. Daha sonrasında işlediğimiz iki ders boyunca bir kere bile benim sırama doğru dönmemiş, göz göze bile gelmemiştik.
"Ya zaten çok uzatmayacaktım ama," dedim ve duraksadım. Yanımıza gelmesinin amacı sadece ne zamandır çıktığımız mı öğrenmesiydi? Neden üç hafta cevabına hiçbir şey dememişti? "Ama of Duygu. Cidden iki ucu boklu değnek ya bu. Çıkmaza girdim ne yapacağım?"
"Kanka açık konuşayım mı?" dedi ve gözlerimin içine bakmaya başladı. Kaşlarımı hafiften çattım ve cevap verdim. "Evet?"
"Bırak artık." dedi ciddi bir ses tonuyla. Kalbimin ucuna kor saplanmış gibi acımaya başlamıştı sanki. Farkında olsam da, düşünmeyi reddettiğim bir gerçeği önüme sunuyordu Duygu. "Bak şuan kendini kötü hissediyorsun biliyorum ama, sen elinden geleni yaptın kuzum. Bazı şeyler olmuyorsa olmuyordur, fazla zorlamamak lazım."
Beni zaten hiç kazanmadın.
Ama o kız benimleydi.
Hiç sıkıldım, biraz seni görmek istedim Karmen.
Aklımda dönüp duran sözleri, içimi bunaltırken başımı önüme eğdim ve düşünmeye başladım. Yaklaşık iki aydır ona yazıyordum ama Duygu'nun da dediği gibi, elde olan sonuç sıfırdı. Koskoca bir sıfır.
Sevgilim misin? Hayır.
Seni seviyor muyum? Hayır.
Yolun henüz en başındayken vazgeç benden.
O sırada Bartu'nun Hilmiyle gülüşerek içeri girdiğini işittim ve başımı kaldırarak, ona baktım. Bir yıldır sevdiğim, herkesten hatta kendimden bile sakındığım, bir gülüşü için kırk takla attığım adama sadece baktım.
O da beni fark etti ve göz göze geldik. İçimde birden havai fişek gibi patlayan duygularım, göz pınarlarımda yaşlar haline büründü ve gözlerim doldu. Kaşlarını çattı ve birkaç saniye daha bakınıp başka yöne çevirdi yeşillerini.
Bir söz okumuştum biliyor musun, sevgilim? "İki kişilik bir öyküde tek başına savaştığını fark ettiğin zaman vazgeçiyorsun. Dünyayı karşına alırsın da seni yalnız bırakanla savaşamazsın." diyordu.
Ve bir şey daha; artık fark ettim.
---
Selam. Üzüldüm sonuna. Benim minik kuşum İzem'i üzdüler. Neyse bölümü nasıl buldunuz aşkımsular?
Tşk, ben kaçar.
Hadi bb.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
B.İ.P / Texting
Cerita Pendek-TAMAMLANDI- Bilinmeyen numara: Şeyy, Bilinmeyen numara: Beni bipler misin? Bartu: Ha? Bilinmeyen numara: Beni diyorum şu bip şeyinden yap. Bartu: Ana bacı düz gitmek gibi mi?