*Bölüm 13* Doğu

56 15 16
                                    

 Daniel, bacaklarının izin verebildiği son hızla koşuyordu. Özellikle hızlı ya da uzun süre koşabilen birisi hiç olmamıştı. Ama başka bir fikir bulana kadar devam etmeliydi. Yapraklar yüzüne vuruyordu. Daniel önünü görebilmek için kollarını önünde tutmak zorunda kalıyordu. Peşinde birisinin olduğunu duydu. Toprağı kaldırırcasına sürünerek kendisine doğru yaklaşıyordu. Yapraklar ya da kökler onu durdurmuyordu. 

  Daniel günlerdir mana toplamamıştı. Artık hiç büyü yapacak gücü kalmamıştı. Yaratık yaklaşırken hızlı bir dönüş yaparak onu şaşırtmaya çalıştı. Yüksek yaprakların ve çimenlerin arasına kendisini attıktan birkaç saniye sonra yanından geçen artayı gördü. Ortak dili konuşanın yanındaki iri korumaydı. Arta yavaşlayarak durdu ve etrafına kararsızca bakmaya başladı. Daniel yavaşça sürünerek uzaklaşmaya çalışıyordu. Süründüğü yerdeki açıklığa ulaşmayı başarırsa kaçmak için daha iyi şansı olabilirdi. Arta kendi kendine bir şeyler söylüyordu. Daniel'in izini tekrar bulmaya çalışıyordu. Yüzünü birden Daniel'in olduğu tarafa doğru döndü. Daniel hiç kıpırdamadan beklemeye başlamışken Arta havayı kokladı. Ardından çatal dilini hızlıca ağzının dışına çıkartarak geri sokuyordu. 

 'Kokumu alıyor' diye içinden söylendi Daniel, korkusu yavaş yavaş artıyordu. Karşısındaki Arta Solema'nın sesini duyduğu anda büyücünün arkasından sürünmeye başlamıştı. Liderinden herhangi bir emir almadığı için de Daniel'i öldürebilirdi. En azından Daniel artan panikle bunları düşünüyordu. Büyücü yavaş yavaş sürünmeye başlarken arkasına baktığında artanın az önce durduğu yerde olmadığını gördü. Daniel vücudunun kontrolünü başkasına vermiş gibi tüm gücüyle ayağa fırlayarak tekrardan koşmaya başladı. Koşarken arkasından gelen sürtünme sesini duyabiliyordu. Ama ikinci bir artaya çarpacağını düşünmemişti. Kendini toparlayarak ayağa kalkarken kendisi gibi sersemleyen sıska bir artanın arkasında ikinci bir tanesi daha vardı. İkisinin de elinde dev iğneler gibi görünen kılıçlar vardı. Sıska artalar bir şeyler söyleyerek Daniel'in üzerine doğru gelmeye başladılar. Daniel ikisini daha önceden görmemişti. Kaçtığı kabileden değillerdi. Ama dost canlısı hiç değillerdi. 

 Öndeki arta saldırmak için kılıcını kaldırırken Daniel'i kovalayan Arta sıskaya göğsü ile güçlü bir şekilde çarparak onun kuyruğunu yerden kesti. Düştüğü yerden hızla kalkan arta iri olanın yanına gelerek tartışmaya başladılar. Tartışma kızışırken Daniel, kaçmak için fırsatı olduğunu fark etti. Yüzünü üçlüye dönük bir şekilde tutarak yavaş yavaş geriye, çalılıkların arasına doğru çekilmeye başladı. Ama planı beklediği gibi gitmedi. Üçlünün tartışmaları iyice sesli hale gelmeye başlayınca iri arta birden diğer ikisinin kuyruklarına doğru ateş püskürtmeye başladı. Diğer ikili ise yay gibi atılarak iğne gibi kılıçları ile biri karnına diğeri ise kafasına batırarak iri olanı yere serdiler. İri yaratık kuvvetle yere düştüğünde yerdeki toprak parçaları titredi. Tekrar kuyruklarının üzerine kalkan artalar Daniel'in üzerine gelmeye başladılar. Daniel ayağa kalkmaya çalıştı ama artalardan birisi o kadar hızlı atıldı ki kendini tekrardan yere bırakmasaydı kılıç tam kafasına saplanacaktı. Onun yerine alnını sıyırmıştı. Kaşlarının ıslandığını hisseden Daniel, yerden bir daha kalkmaya çalışmadı. Bir daha denese de bu kadar yakın mesafeden artaların saldırılarından kurtulamazlardı. Belki de kaçmak için kötü bir zaman seçmişti. Belki de aklını kaybetmesi, ölmekten daha iyi bir seçenekti. Derin bir nefes aldı Daniel. Ön taraftaki arta kendisine doğru atılırken tuttu nefesini. Akciğerlerinde biriken havayı burnundan son bir kez verirken gözlerini kapattı.

 Daniel gözlerini açtığında Pheiada önünde duruyordu. Ona sırtını dönmüştü. Pheiada'nın önündeki arta taşlaşmaya başlamıştı. Acıyla yerde kıvranıyordu. Arka taraftaki arta ise Solema ile uğraşıyordu. Solema'nın saçlarından gökyüzü mavisi alevler yükseliyordu. Alevlerden herhangi bir duman çıkmıyordu. Arta karşıt büyücünün üzerine atılırken Solema insan üstü bir hızla hamlesinden kurtularak artanın çenesine iki parmağıyla dokundu. Arta olduğu yerde ölmüş gibi yere serildi. Gözleri açıktı ve nefes alıyordu. Ama göz kapaklarını bile oynatamıyordu. Daniel doğrulurken birden tüm gücünün kesildiğini hissetti. Sırt üstü yere düşerken göğsündeki kılıcın varlığını hissetmeye başlamıştı. Bulutsuz mavi gökyüzüne bakarken gözleri kararıyordu. Ağaçların renklerini göremez olmuştu. Çığlıklar duyuyordu ama kimden geldiğinden emin olamıyordu. Kuş seslerini duyamaz olmuştu. Sadece çalıların hışırtısını duyuyordu. Bir siluet gökyüzünün yarısını kapladı. Ardından ikincisi belirdi. Daniel gökyüzünü görebilmek için gözlerini kıstı. Ama kapatmak istememişti. Şimdi ise  açamıyordu gözlerini. Karanlıkta kalmıştı. Sonsuza kadar düştüğü bir karanlıkta.

EjderKral : Ölülerin Sandığı(Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin