Elisa ne diyeceğini bilemedi, soğukkanlı olmaya çalıştı.
"Bunu nereden çıkar-"
"Soyluları az çok tanıyorum Leydi Elisa. Çabuk hazırlanmaya başla. Akşama oyun oynayacağız. Oyuna zamanında başlayamamaktan hoşlanmam." dedi Elisanın kulağına fısıldayarak. Elisa koşarak odasına gitti.
"Nasıl bir hazırlık yapacağım dadı?" Dedi nefes nefese kalarak.
"Normal bir davete gider gibi giyineceksiniz. Beyefendi böyle emretti."
"Tamam o zaman" dedi ve Fransız danteller işlenmiş mavi kabarık bir elbise giydi. Saçlarını da topuz yaptı. Makyajını da dadı yapmıştı. İşte hazırdı. Sonra dadının onayıyla çıktılar ve balo salonuna doğru ilerlediler. İçeriye girdiklerinde insan boyutundan uzun 5 tahta dikdörtgen parça, bir sürü de elma vardı. Tabiki taht da oradaydı. Girişin diğer tarafında duran sandalyelerden birine oturdu Elisa. Diğer kızlarda gelmeye başlamıştı. Yemekte tanıştığı kızlardan biri de gelmişti. Bu Lydia'dı. Elisayı görünce hemen yanına geldi.
"Anna erken gelmişsin!"
"Lydia, benim gerçek adım Elisa"
"O zaman neden Anna dedin?"
"O an öyle demek istedim" diyerek geçiştirdi Elisa. Şu an tartışma zamanı değildi. Bu yüzden nedenini sonra açıklayacaktı. Ama Lydia onun kendisine güvenmediğini düşündü. 'Haklı' dedi kendi kendine. Zaten yeni tanıştığı birine ne kadar güvenebilirdi ki? Daha fazla uzatmanın anlamsız olacağını düşünerek susmayı tercih etti.
Tüm kızlar toplanınca içeriye Oyuncakçı girdi. Her zamanki umursamaz bakışlarıyla içeri girdi. Dadıların emriyle tüm kızlar ayağı kalktı ve oyuncakçıya selam verdi. Kızlar neden bunu yaptıklarını anlamadı ama risk almayı da göze alamadılar.
"Tekrar selam! Beni özlediniz biliyorum. Bende bunu bildiğimden hiç uzatmadan ilk oyunu başlatıyorum! Klasik bir oyun tercih ettim. Çok eğlenceli olacak! İkişer grup halinde olacaksınız ve gruplar beşer beşer karşıma çıkacak. Önce takımdan bir kişi karşısındaki takım oyuncusunun kafasının üstündeki elmayı hedef alıcak. Ve oyunda sadece bir kural var : ÖLMEMEK!" Dedi ve kahkahalarla dadılara işaret etti. Dadılar sorumlu oldukları kızları kaldırdı ve takım olcak kızlarla yan yana olacak şekilde ikişerli olarak dizdi. Sonra dadılar geri çekildi ve diğer hizmetliler küçük bıçaklar getirdi. Her şey hazırdı. Herkes Oyuncakçıya döndü. Onun işaretiyle oyun başladı. Hepsi sırayla attılar. İlk beş takım iyi bir atış sergiledi. Daha önceden tecrübeleri olduğu belliydi. Sonuçta soylu oldukları için sıkı bir eğitimleri vardı. Yani bıçak fırlatabilme ihtimalleri yüksekti. İlk beş kişinin bu kadar iyi yapabilmesine şaşıran Oyıncakçı sinirlenerek yeni kural getirdi.
"Artık geriye kalan takımlar gözleri bağlı olarak oynayacak!" Dedi ve hizmetlileri koşarak siyah kumaşlar getirdiler. Efendilerini kızdırmak istemedikleri çok belliydi.
Sırayla kızların gözü bağlandı. 7. Takımda olan Elisa tedirgin oldu. Zaten gözleri açıkken atma ihtimali düşükken şimdi gözlerinin kapalı olması onu daha da korkutmuştu. Titrememeye çalışarak ve yanındaki dadıya tutunarak ilerledi. Tahtanın önüne geçip dadının verdiği elmayı kafasının üstüne koyarak durdu. O an zaman donmuştu sanki. Ne yapacağını bilmiyordu. Bıçak ya kafasına gelirse? Ya kalbine gelirse? Bu sorular beyninde dolaşıp durdu. Endişeleri artmıştı. Karşısındaki kişinin atış yeteneği var mıydı? Bunu bile bilmiyordu. Aslında karşısındaki de ondan farksızdı. Bıçak fırlatmayı birkaç kez denemişti fakat pek başarılı sayılmazdı. Üstelik oyun bitene kadar kimse gözünü açamayacaktı. Ellerinin titremesini engellemeye çalıştı ama başarılı olamadı. Sessizce odaklanmaya çalıştı. Atış emrini duyduktan sonra derin bir nefes alarak fırlattı. Sonra karşısından bağırma sesi duydu.
"Aaaaaaahhhh!!!"
Bu ses Elisanındı. Kızın fırlattığı bıçak Elisaya saplanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oyuncakçı
HorrorElisa Snow 16. Yüzyılda yaşayan 16-17 yaşlarında bir asilzadedir. Babasıyla ve ablasından kalan tek şey olan yeğeni ile yaşamaktadır. Yaşıtları gibi bir balodan diğerine gitmek yerine kitap okumayı ya da yeğeniyle vakit geçirmeyi tercih eder. Bir a...