"Ben de tam seni arıyordum..." dediğinde seslendiği kişi arkasını döndü.
"Efendim, Prensesim?" dedi tuhaf bakışlarla.
"Daniel, beni Prens Theo'nun annesinin yanına götür" dedi. Daniel tuhaf tuhaf baktı. Prenses doğru mu söylüyordu?
"Önce prense haber vermeliyiz"
"Haberi var Daniel! Çabuk beni oraya götür! Eğer Prensin emri olduğu halde gelmemekte ısrarcıysan kendisine söyleyeyim de beni götürebilecek güvenilir birini bulsun!"
"Tamam Prensesim... Götüreceğim..." Dedi Daniel. Şüphesi hala vardı ama prenses kendi başına giderse hiç iyi şeyler olmazdı. Prens onu tek başına gönderdiği için Daniel'ı suçlardı. Ve Prensin vereceği cezaya katlanmak istemiyordu.
"Arabayı hazırla! Birazdan geleceğim" dedi ve odasına doğru ilerledi. Derin bir nefes aldı. Az kalsın prens gideceği yeri öğrenecekti. Neyseki Daniel'i ikna edebilmişti.
Odasına geldi ve hemen kıyafetlerini değiştirdi. Hızlıca sarayın girişine çıktı. Daniel orada hazır bekliyordu. Rahatlamıştı. Demek ki hala Theonun haberi yoktu.
İçindeki endişeyi dışarıya yansıtmadan ciddi yüz ifadesiyle arabaya bindi Elisa. Yol boyunca pencereden dışarıyı izledi.
Geldiklerinde Elisa biraz heyecana kapılmıştı. Duyacağı şeylere kendini hazırlıyordu. Gözlerini kapadı, fısıltı şeklinde hazırım dedi ve arabadan indi. Gözlerini açtığında çok tatlı bir evle karşılaştı. Evin girişi taştandı ve kocamandı. Sarmaşıklar kapıyı sarmıştı. Ama gözü yormuyordu. Düzenli olarak kesim yapılıyor olmalıydı. Demek ki Theonun annesine iyi bakılıyordu. Evinin girişi bile bakımlıydı.
Yavaş adımlarla içeri ilerledi. İçerideki çiçek bahçesi Saraydakinden daha güzeldi. Çiçeklerin renkleri ve şekilleri bambaşkaydı. Kokuları da ayrı hoştu. Sanki kokuları özenle seçip karıştırmışlar gibi güzel bir karışım kokuyordu. Bu ortam Elisayı büyülemişti. Ve bu büyüyü bir hizmetçi konuşarak bölmüştü.
"Efendim, siz kimsiniz acaba?"
"Ben Prenses Elisa, Prens Theonun eşiyim. Lütfen geldiğimi Hanımefendiye söyleyin" Dediğinde kadın şaşırdı ve Elisanın önünde eğildi. Ardından koşarak bahçenin içinde ilerledi. Bir süre sonra koşarak geri geldi.
"Prensesim, hanımefendi sizi bekliyor. Beni takip edin" dedi ve Elisayı Theonun annesine getirdi. Bu kadın Theonun eskiden yaşadığı saraydaki resimdeki gibi hala güzeldi. Sanki hiç değişmemiş gibiydi.
"Prenses Elisa bu ne sürpriz! Gelmenizi hiç beklemiyordum" dedi çiçeklerini sularken.
"Evet gelişim biraz geç oldu. Evlendikten sonra sizi ziyarete gelemediğim için üzgünüm. "
"Bunun bir önemi yok... İsterseniz içeri geçelim, yorulmuşsunuzdur" dedi. Elisa başıyla onayladı ve birlikte içeri geçtiler. Çiçeklerle süslü bu evin içi de çiçekle doluydu. Ama bunlar farklı olarak hediye gelmişti. Yoksa kraldan mıydı?
"Yanlış anlaşılır mı bilyorum ama... Bu çiçekler kraldan mı?"
"Theodan. Her ay bir çiçek yolluyor. Yoksa bilmiyor muydunuz?" Dedi. Elisa olumsuz anlamda başını salladı. Kadın cevap vermedi ve Elisayı oturma odasına götürdü.
Odaya geldiklerinde karşılıklı oturdular ve kadın herkese dışarı çıkmasını söyledi. Elisa biraz irkildi. Bu kadınla odada yalnız kalmak kötü değildi ama ona güvenilir miydi?
"Prensesim, çocuğunuz iyi mi?"
"Siz bunu nasıl?"
"Bir tahmin. İçime doğdu. Büyücü olmanın getirdiği bazı hisler."
"Peki siz bunu nasıl bana bu kadar rahat söylüyorsunuz?"
"Çünkü oğlumun büyücü olduğunu zaten biliyorsun. Beni de bilmenin sakıncası yok."
"Peki bunu bildiğimi nereden biliyorsunuz?"
"Doğruymuş demek... Sadece bir tahmindi. Sende bunu doğrulamış oldun"
"Zihin okuyamıyorsunuz yani?"
"Evet. Doğru olmasaydı biraz karmaşık olsada hafızanı bir büyüyle silerdim. Ama isterseniz çocuğunuzun cinsiyetini öğrenebilirim." Dediğinde Elisa merak ve şüpheyle baktı. Torununa zarar vermezdi herhalde? Theo hediyeler gönderdiğine göre araları iyiydi. Güvenmektir sakınca bir sakınca yok...
"Bunu benim için yapar mısınız?"
"Tabiki! Sonuçta o benim torunum!" Dedi ve Elisayı yaklaştı. Elisanın eline uzandığında Elisa bi an tereddüt etti ama kadının bakışları sevecendi. Elini ona uzattı. Kadın Elisanın bileğine iki parmağını bastırdı. Nabzını dinleyerek tuhaf sözler fısıldadı. Kadın bebeğe odaklanırken Elisanın bazı anılarını da görebiliyordu. İlk kez yürüdüğü an, yeğeninin olacağını öğrendiği gün ve yangının olduğu gün gibi anılar. Ama bir tanesi kadının durmasına sebep oldu. Elisanın oğlunun arkasından söylediği bir sözdü bu. Gözlerini kocaman açtı. Ve bu sözü yavaşça Elisaya söyledi.
"Bir gün seni mutlaka öldüreceğim... Bu söz tanıdık geldi mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oyuncakçı
HorrorElisa Snow 16. Yüzyılda yaşayan 16-17 yaşlarında bir asilzadedir. Babasıyla ve ablasından kalan tek şey olan yeğeni ile yaşamaktadır. Yaşıtları gibi bir balodan diğerine gitmek yerine kitap okumayı ya da yeğeniyle vakit geçirmeyi tercih eder. Bir a...