"Evet... Böylesi daha adil..."
"Çok geç olmadan yatın, Elisa hanım" dedi ve kızın yanından ayrıldı. Kız da çok durmadı ve odasına gitti. Aslında yalan söylemeyi sevmezdi ama kimse prensin oyunların sonunda nasıl eş seçeceğini bilmiyordu. Bu yüzden Elisa Prensin kendi seçimini yaparsa diye tedbir alıyordu. Nadiren risk alırdı.
Prensle olan konuşmasından sonra Elisa rüyasını unuttu ve uykuya daldı.
Sabah olduğunda Elisa daha çok uyumak istiyordu. Dün gece korkudan gün doğarken uykuya dalmış olması etkisini gösteriyordu. İstemeyerek de olsa kalkmayı başarmıştı. Güzelce hazırlandı. Yemeğini yemeğe gitti. Kimseyle konuşmuyordu. Hatta en yakın olduğu kişi Prensti. Arada bir prense rastlayınca konuşuyor ya da Olivia ona laf atıyordu. Ama bu sefer ikisi de olmadı. Sakince yemeğini yedi ve odasına gitti. Birkaç kitap okudu. Ama sıkılmıştı. Odasından çıktı. Bahçeyi dolaşmaya karar verdi. Prensin sarayında çok fazla çiçek vardı. Hepsini incelemek hoşuna gitmişti. Bazılarını kokluyor, bazılarına da dokunuyordu. Çiçekleri seviyordu Elisa. Ablası Ellie'yi ve annesini hatırlatıyorlardı. Sanki küçükken annesinin baktığı bahçe gibiydi burası. Kendisi de 7 yaşına dönmüştü. Bahçede ablasıyla oyun oynayışlarını hatırladı Elisa. Duygulandı ama ağlamadı. Sadece gözleri doldu. Daha fazla kalmak isterdi ama ağlamak istemiyordu. Sakin bir şekilde içeri girdi. Kapıda Olivia ile karşılaştı.
"Nereden geliyorsun? Yoksa Kaçacak yol mu aradın!" Dedi sesini yükselterek. Muhtemelen herkesin dikkatini çekmeye çalışıyordu.
"Sadece çiçeklere baktım Olivia, abartma"
"Senin ne yapacağın hiç belli olmaz! Sana güvenmiyorum" dedi ve yanından hızlıca uzaklaştı. Elisa ise onu boşvererek sarayda dolanmaya başladı. İlk defa Saray'da dilediği gibi dolaşıyordu. Arada odalara giriyor bakıp çıkıyordu. Çok hızlı hareket ettiğinden dadısı da kaybetmişti onu. Elisa gezinmeye devam etti ve bir resim gördü. Bir kadın resmiydi. Çok güzeldi. Kızıl saçları ve yeşil gözleriyle çok tatlıydı. Oturmuş resmeden kişiye bakıp gülümsüyordu. Yeşil elbisesi ise gözlerini ortaya çıkarmıştı. Elisa büyülenmişti. Kendisininde resminin yapılmasını isterdi.
Oda da turladı ve bir resim daha gördü. Bu resimde bir çocuk, bir adam ve bu kadın vardı. Daha dikkatli incelediğinde bu adamın kral olduğunu çözdü. Kıyafeti pahalı gözüküyordu. Ama taç takmamıştı. Fakat yüzüğü kraliyet yüzüğü gibiydi. Bu yüzden bu kişi kraldı. O zaman bu çocuk Prens Theo. O zaman bu kadın da kraliçe mi? Hayır kraliçe sarı saçlıydı. Kral ve kraliçenin saçlarının sarı olduğunu herkes biliyordu. O zaman Prens kraliçenin oğlu değil miydi?
Elisa kafasında sorular dönerken kapı birden açıldı. Giren kişinin çok kızgın olduğu belliydi.
"Hanımefendi! Burada olmamanız gerek!" Dedi ve kızı çekiştirmeye başladı. "Başta merakınızı giderin diye Saray'da dolaşmanıza bir şey demedim ama bu odaya giremezsiniz!"
"Neden?"
"Çünkü Prens yasakladı" dedi ve odadan çıktılar ve Elisa elini çekip dadının karşısına geçti.
"Söylesene dadı... Prens gayrimeşru mu?" Dedi. Dadı o an duyduklarını anlamaya çalıştı. Bu kız nasıl bilebilir diyordu içinden? Bir hizmetçi filan mı söyledi? Hayır söyleyemez. Çünkü Prensin büyüsü yüzünden bu gerçeği birine anlattıkları anda ölürler. Peki nasıl bildi ki?
"Si-siz na-nasıl?" Diye kekeledi dadı. Elisa zafer edasıyla konuştu.
"Biliyordum. Tahminlerimde yanılmamıştım. Peki bu nasıl oldu?" Dediğinde yan taraftan bir ses duydu.
"Ney nasıl oldu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oyuncakçı
HororElisa Snow 16. Yüzyılda yaşayan 16-17 yaşlarında bir asilzadedir. Babasıyla ve ablasından kalan tek şey olan yeğeni ile yaşamaktadır. Yaşıtları gibi bir balodan diğerine gitmek yerine kitap okumayı ya da yeğeniyle vakit geçirmeyi tercih eder. Bir a...