Elisa uyandığında kendini çok büyük bir odada buldu. Etrafına baktı ve bir sürü kız gördü. Kendiyle birlikte bütün kızlar sandalyede güzel elbiseler giymiş ve elleri dizlerinde oturuyorlardı. Elisa kıpırdamak istedi ama kıpırdayamadı. Konuşmayı denedi. Yine bir sonuç alamadı. Etrafa bakındı. Odada büyük bir avize, insan boyutunu aşan pencereler vardı. Bir de yarım şeklinde oturmuş kızlar Elisanın taht olduğunu düşündüğü bir sandalyeye bakıyordu. Sonra kapıdan bir sürü kadın girdi ve kızların arkasında durdu. Ardınan bir adam içeri girdi. Elisa onu hemen tanıdı. Bu Oyuncakçıydı. Oyuncakçı ise yine o yarım gülüşüyle onlara bakış atarak tahtına oturdu. Adam herkesle teker teker göz göze geldi ve konuşmaya başladı.
"Hanımlar hepiniz evime hoş geldiniz! Burası sizinde yeni eviniz. Yani kısa bir süreliğine... Sizinle oyunlar oynayacağız. Aranızdan şanslı bir kişi burada yaşama şansına sahip olacak. Geri kalanlar ise üzülerek söylüyorum ki elenecek. Evet, ülkenin zengin ve soylu ailelerinin güzel leydileri, katılmak istemeyen var mı?" Dedi ve etrafına bakındı. Sonra hareketlilik göremeyince tekrar konuştu.
"Oh! Üzgünüm. Hareket edemiyorsunuz değil mi? Benim hatam!" Dedi ve elini şıklattı. O an da kızlara bir ferahlık çöktü. Hepsi ellerini ayaklarını oynatmaya başladı. O anda Oyuncakçı tekrar söze girdi.
"Katılmak istemeyenler lütfen ayağa kalkıp bir adam öne yaklaşsınlar!" Dedi ve izlemeye başladı. Yarım gülüşünü yine gösterdi. Planları varmış gibi görünüyordu. En azından Elisa böyle düşündü. Çünkü hiçbir insan nedensizce bir yarış içerisine girmek istemez. Ayrıca bu adamı da gözü tutmamıştı. En iyisinin oturup neler olacağını gözlemlemek, eğer ayağa kalkan kızları gerçekten bırakırsa kendisinde kendini eletecek ve evine gidecekti.
"Bakayım... 1, 2, 3... 16! Tam on altı kız ayağa kalktı. O zaman size güle güle! Yükseklik korkunuz yoktur umarım" dedi ve parmağını şıklattı. O anda yer açıldı ve kızlar boşluğa düştü. Onlar ölmüştü. Elisanın korkudan gözleri fal taşı gibi açıldı. Donakaldı. Diğer kızlarda ondan farklı değildi. Herkes korkmuştu. Bazı kızlar ağlamıştı. Oyuncakçı ise bu durumdan memnun gözüküyordu. Yüzündeki o mutlu ifadeyle konuştu.
"Evet! Benimle oyun oynamayan elenir demiştim! Geriye kalan 34 kız oyuna devam ediyorsunuz. Gereksiz detayları şu dadılar anlatır. Bir sonraki oyunda görüşmek üzere Oyuncak Bebeklerim! Birlikte çok eğleneceğiz!" Dedi ve kocaman bir gülümsemeyle odadan ayrıldı.
Yandaki dadılar kızların önüne gelerek durdu.
"Lütfen beni takip edin" dediler hep bir ağızdan. Kızlar hemen ayağı kalkıp dadılarının peşinden gittiler. Hepsinin kafasında yaşamak için hayatta kalmak dışında bir şey yoktu. Korkarak koridordan koridora yürüyen kızlar nihayet tek kişilik odalarına girdiler.
Elisanın kafasında düşünceleri birbiri içinde karışıyordu. Adam ne için onu almıştı? O bir dük kızı olduğu için mi? Evet, bu yüzden buradaydı. Ama ne amaçla buraya getirilmişti? Para için mi? Hayır, adam kendisinden çok daha zengin olduğu belliydi. Peki nasıl geldi? Tren! Evet, o yeşil tren! Tren kırmızı boyayla işaretlenmişti. O oyuncağı seçtiği için onu almıştı. Elisa doğru yolda olduğunu hissetti. Ama eksik bir şey vardı. Bu oyunların amacı ne?
Odaya girene kadar bunları sorgulayan Elisa Dadının konuşmaya başlamasıyla düşüncelerinden sıyrıldı.
"Hanımefendi, yarından itibaren size dersler vereceğim. Ve sizin kıyafetinizden yemeğinize kadar her şeyinizle ilgileneceğim."
"Peki ama... Neden?"
"Çünkü Beyefendi böyle söyledi"
"Beyefendi dediğiniz kişi oyuncakçı mı?"
"Evet"
"Peki neden buradayım?"
"Bu konuda bir bilgim yok"
"O nasıl yeri açabildi?"
"Çünkü o bir büyücü"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oyuncakçı
УжасыElisa Snow 16. Yüzyılda yaşayan 16-17 yaşlarında bir asilzadedir. Babasıyla ve ablasından kalan tek şey olan yeğeni ile yaşamaktadır. Yaşıtları gibi bir balodan diğerine gitmek yerine kitap okumayı ya da yeğeniyle vakit geçirmeyi tercih eder. Bir a...