20 ♤ Külden Kelebek ♤

1K 75 279
                                    



Hey ben geldim hem de upuzun bir bölümle..

Yazarken zorlandığım bölümlerden oldu, sahneleri canlandırdıkça çaresizlik hissini çok derinden yaşadım, umuyorum ki size de aynı duyguları iletmeyi başarırım..

Yüzünde mahçup ifadeyle bölümü yazan kişi satır arası yorumlarınızı büyük bir hevesle bekliyor olacak.. ❤

Güzel dakikalar geçirmeniz dileğiyle..

🌊🌊🌊





Yaşadığım anın şokuyla beraber ayağıma vurulan görünmez prangaların acısıyla adım atmam bir türlü engelleniyordu. Endişe ve korkuya bulanan vücudum kısa saliselik bir anda, tüm hücrelerimin devri dışı bırakılarak düşünme yetkimi ellerim arasından çekip almasına şaşırmıyordum bile. Sıktığım yumruklarım sebebiyle etimi deşen tırnaklarımı avucuma değil de, karşımda suratıma iğrenç sırıtmasıyla bakan bu herifin yüzüne geçirmemek için kendimi zor tutuyordum. Neyi umuyordum ki, bu sakinliğin ömrü boyu süreceğini mi. Bir gün bir köşeden karşıma çıkıpta ister boynumdaki kolyem, isterse de canıma susamış bu insan demeye utandığım varlıklar varken rahat nefes almak mümkün dışıydı. Ama en büyük korkum canımdan çok, yanımda olan insanların zarar görmesi ve zamanında yaşanmış facianın yeninden tekrarlanmasıydı. Buna izin veremezdim, canımdan bile olsam can dediğim insanların kılına zarar gelmemesi için her şeyi yapacaktım.

Aykut abiyle koyu sohbete daldığım için de, henüz fark ettiğim kolye taşımın sıcaklığı tenimi öyle bir yakıyordu ki, sanırım bu kolyenin akıl almaz büyüsüne bir türlü alışamayacaktım. Kurumuş dudaklarımı anın gerginliği ile kemirmeye başlamış sonucu belli olan sonuma hazırlıyordum kendimi. Reha ortalıkta görünmediğine göre tüm kurtulma umutlarım üzerine gelişi güzel bir tokat atılmıştı.

"Burada ne işin var senin?!" Soruyu soran bendim, her ne kadar korksam da bunu belli edipte onu daha da eğlendirecek kadar aptal hiç değildim. Sıktığım dişlerim yüzünden çenemin gittikçe kasıldığının, gözlerimden fışkıran nefret kıvılcımlarının elbet farkındaydı. Nitekim bu halime bakarken yüzünde beliren ifadeden de belliydi bu.

"Ah tesadüf desem inanır mısın kuzen? Hatta seninle karşılaşmalarımız hep tesadüfen oluyor sende biliyorsun". Kuzen kelimesi daha çok küfür gibi işlemişti kulaklarıma. Zira onların tarafından yeğen kuzen olarak görülmek şahsıma en büyük küfürdü. Onca kanlı cesetler üzerine kurulmuş tahtın kime nasıl bir hayrı dokuna bilirdi. Ben bile kendimi hep suçlarken onlar nasıl hiç bir şey olmamış gibi taht tacın keyfini süre biliyordular.
Melihin surat çizgileri, hatta gözleri bile babasının aynısı olurken, göze batan fark ise siyah saçlı buğday tenli olmasıydı. Ama ilk bakıştan o adamın oğlu olduğunu anlamak mümkündü. Belki de annesine benzemiş ola bilirdi. Sahi annesi neredeydi ki? Pamir Evrim ile mutlu mesut lider kraliçe oyunu oynarken, elbet saray içerisinde yaşıyor olamazdı. Aklımı çelen bu düşünceyle birlikte, Aykut abinin sesiyle soru girdabından zor da olsa çıkmayı başarmıştım.

"Melih buralara gelmen yasak biliyorsun ve bu yasağın her kes için geçerli olduğunu da biliyorsundur. Ortalık karışmadan çık git buradan!" Haklıydı burası onlar için yasak bölgeydi. Ama liderin oğlu olmak yasak kural dinlemiyordu tabi ki.

"Yasak olan her şey benim ilgi alanım zaten. Ben bu kızı almadan buradan gitmem, elime böyle bir koz düşmüşken kullanmamak günah olur koca bunak" Konuşurken bile suratındaki şeytani gülümseme yerini koruyor, bakışları bir an olsun benden ayrılmıyordu. Aykut abi ona karşı çıkmak için adım atacağı anda, Melih küçük bir baş hareketiyle önüne engel olan ayrıntıyı hemen kaldırmış arkasında duran adamlarını üzerine salmıştı. Etrafımdaki insanlar için koca bir lanet gibiydim, hep zarar görecek olmaları bu kanıta varmam için en başlıca sebepti çünkü.

Eftalya Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin