Düşünüyordum da insan oğlu daha ne kadar acı yükü taşıya bilirdi ki çökmüş omuzlarında? Nedense mutlu olamıyorduk, nedense hep bir engel çıkıyordu karşımıza. Hiç değilse umursamaz olmayı başarsaydık, en azından görmezden gelirdik bir çok şeyi. Yani aslına bakarsanız hep mutsuzduk küçük şeylere mutlu oluyorduk oda ani şekilde geçip giderdi öyle. Ben sanırım mutlu olacağıma inandıkça kendimi mutsuzluğa itiyordum, büyük trajediydi.
Sağır olmuş gibiydim, şuandan itibaren ne duyuyor ne konuşa biliyordum. Kanım donmuştu, hissizleşmiştim. Algılama duygum zihnimi çoktan terk etmiş, zayıf bedenimin tüm işlevini kayıp etmişti. Küçük bir titreme geçmişti uzuvlarım arasından. Ben bunları duymamalıydım, hayır hayır bunlar gerçek olamazdı, olmamalıydı kahretsin neler dönüyordu ki burada?. Ben üzerimdeki şoku atamıyor karşımda tepkisiz şekilde durmuş insanlardan hesap soramıyordum, sahi kimdim ben, kimin nesiydim?. Gözlerimin esir aldığı acı harmanlı yaş birikintileri, önümü görmemde beni zorlasa da onları serbest bırakmamak için savaş veriyordum. Çünkü şuan hesap sormak vaktiydi, etime kadar bulanan küflü yalanlardan arınmam gerekiyordu.
"S-sen bizi mi dinliyordun ha?" diyerek Selma hanım konuşmaya başlamıştı bile. Bense ona cevap vermek yerine gözlerim dolmuş bunca yıldır babam sandığım, ama aslında hiç bir alakamın olmadığını öğrendiğim adama bakıyordum. Oda donuk bakışlarıyla beni izliyordu, konuşmuyordu hiç bir şey demeden sadece bakıyordu işte. Aramızdaki sessiz bakışmaların ortaya bıraktığı yakıcı şimşek kıvılcımları görülmeye değer cinstendi.
"Bana bir açıklama yapacak mısın? Kimim ben s-siz kimsiniz? Nasıl bir yalanın içindeyim ben söyler misin bana şaka mı bu?! Konuşacak mısın artık" hissizliğimin yerini koca bir öfke almıştı, sinirden ellerim titriyor, bedenim gittikçe ruhumu taşımakta zorlanıyor gibiydi. Göz yaşlarım ise benden izin beklercesine akmaya hazır vaziyetteydi. Kahretsin ama hala susuyorlardı, evin içinde volta atıyordum, ellerimi kaldırarak saçlarımı yolmaya başladım.
Ruhuma atılan çizikler kanamaya başladığı anda kendimi tutamadım, attığım sesli kahkaha içimdeki fırtınaların vaveylasıydı.
"Selma odana"
"Ama Harun?"
"Odana dedim!" diye öfkeyle bağırdı, Selma bana acıyan gözlerle bakarak odasına doğru ilerliyordu. Gözlerinde beliren sinsi ifade şaşkınlığını geri plana atmış yüzündeki ifade saçlarına yapışmam için oldukça hevesli olduğunun göstergesiydi.
"Evet dinliyorum" dedim sabırsızca. Aslında dinlemeye hazır mıydım bilmiyordum. Yalanlarla ilmek atılarak örülmüş hayatım bana oldukça yabancı geliyordu. Acımasızlıktı bana yapılan, yirmi iki yıl olmuş kukla gibi oynatılıyormuşum resmen. Sözde "babam" diye bildiğim adam bakışlarını benden kaçırarak salondaki eskimiş olan koltuğa oturarak kendini geriye yasladı, benimde oturmamı işaret etti. Onu dinlemeyip ayak üstü olmayı tercih ederek konuşmasını bekledim. Keza şuan kendime rahatlık aramıyordum istediğim tek şey bunca yılda kandırılma sebebimin nedenini öğrenmekti.
"Bak kızım anlatacaklarımı kimseye söylemedim bu sır kaç yıldır benimle "
"Kızım ha?" yine gülmeye başlamıştım, sinirlerim iyice alt üst olmuştu. " Ne güzel Kızım dedin sen, bunca zamandır bir kez bile kızım dememiştin bana, adımla bile bir kaç kez hitap etmiştin bu yüzdendi işte, beni bu yüzden yok sayıyordun değil mi?" Göz yaşlarım artık firar etmişti, dolup taştılar öylece..
Yalanların dikeni olur muydu? Zira ben o dikenlerin ruhuma kanata kanata batarak iyileşmez yaralar bıraktığını hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eftalya
FantasyHiç bir şey basit değildi, yalan dolan içerisinde büyütülmüş gerçek kimliği gizletilmişti. O taşıdığı kanın yüceliğinden, sahip olduğu güç ve iktidarın farkındalığı olmadan yaşıyordu hayatını. Ve gün gelir hiç bir yalan olduğu gibi kalmaz gerçekler...