22 ♤ Büyük Sır ♤

917 63 75
                                    





Heyo nasılsınız bakalım, geçen bölümü geçiktirdiğim için bu bölümü erken yazıp yayınlayarak açığı kapatmak istedim 💙
Satır arası minnoş yorumlarınızı bana çok görmeyin ballarım 🤩

Şimdiden keyifli dakikalar dilerim

🌊🌊🌊










Üzeri tozlanmış kelimeleri soluklaşan eski bir roman kitaplarından çıkma hayatımın sayfalarına mürekkeple çizilen adamdı o. Aynı anda hem öldürüyor, hem yaşatıyordu. Aynı anda hem acı çektiriyor, hem iyileştiriyordu. Sönük kalmış ruhumun izbe sokaklarını küçük ışığıyla aydınlatan, hayallerimi varlığı ile süsleyen deniz kokulu adamdı o.

Ona duyduğum aşkın günden güne çoğalarak gücümü köküne kadar emdiğini hissetsem de bundan vazgeçemiyordum. Elime kağıt kalem alsam, onu sayfalarına dökmeye kalksam mürekkebim yetmezdi. Ayrı ayrı başlasam mesela, önce kalbime ışık tuttuğu okyanus mavisi gözlerinden yazsam, öfkelenirken koyulaşan düşünceli zamanlarında durgunlaşan, tutkuyla harmanlanıp titreşen harelerinden. Kaç satıra sığdıra bilirdim okyanusun bile kıskandığı tapılası gözlerini?. Kokusunu sığdıramazdım mesela. Kana karışan bir eroin gibi düşünün, o kadar bağımlılık yapıyordu ki, soluduğun zaman cenneti ayakların altına seren, uzak kaldığında cehennem ıstırabını yaşatan türdendi.

Ben içimde büyüyen bu şeyle başa çıkmaktan, gururumun yerlerde sürünmesinden korkuyordum. İtiraf etmek gerekirse muhtaçtım, nasıl sevilir nasıl değerli olunur bilmiyordum. Yine de tek ona muhtaçtım, ona ve kalbine. İmkansızı isteye bilirdim, ama umurumda bile değildi. Kefareti her neyse ödemeye bile razıydım. Dün gecenin görüntüleri zihnimin ortasına öyle bir konaklamıştı ki, hatırladıkça kendimi suda boğmak düşüncesinden alı koyamıyordum. İkinci kez dudaklarımız bir birine mühürlenmiş, her ikisinde de gök gözlü adamın kanına alkol bulanmıştı. Belki o anlar benim için olduğu kadar özel değil, zihninin en uc köşesine bile sinmeden geçip gitmiştir üzerinden. Ama ben her dudaklarından içtiğim badelerin ruhuma verdiği sarhoşluğu bir türlü üzerimden atamıyor, bağımlısı olmaktan çekiniyordum.

Ellerim arasında buruşturduğum kağıt parçası, bilinmezliğin kapısını aralamak için bana sunulan anahtarmış gibime geliyordu. Her kimse benden ne istiyordu bilmiyordum, ama karşıma çıkacak gerçekler için hazır değildim. Ki bu bahsedilen şey doğruysa, lider kraliçeysem bunun ağırlığını omuzlarımda taşıma gücünü kendimde bulamazdım. Ama bir yandan halka zulüm vermiş bir şerefsizin iktidarını yok etmek için değerdi. Bilhassa evrenin kara topraklarına sinen kan kokusu, laneti olduğu şerefsizi kendi toprağına almaktan bile iğrenirdi emindim. Kemirdiğim dudaklarımı serbest bırakarak karşımda düşünceli şekilde oturan adama baktım. Sanırım o da benim gibi kararsızdı, bunun tuzak olmasından şüpheleniyor, zihninde bula bileceği bir çözüm arıyordu. Soğuktu, yine ve her zaman olduğu gibi. Dünü ya hatırlamıyor, ya da önem vermiyordu. Bense kedi fare olayı gibi bakışlarımı ondan hep kaçırıyor sesimi dahi çıkartmıyordum. En son konuştuğumuz an o uyandıktan sonra tereddütle mektubu ona uzatarak ne yazdığını sormam ve aldığım cevap olmuştu.

"Daha ne kadar bekleyeceğiz Reha?" Dudaklarıma vurulan mühür yavaştan çözülürken bakışlarımı aşinası olduğu kişiye çevirmiştim. Re Man’daydık, ortalık sessiz olmayacak kadar kalabalıktı. Kendisi de tutunduğu tırabzanlardan aşağısını izliyordu. Çalınan müzik sebebiyle beni duymadığını sanıp ayaklandığım sıra da bana dönerek sessizliğini bozmuştu.

"Havanın kararmasını bekliyorum, ortalık sakinleşince gideceğiz" Bakışlarındaki donukluk tüylerimi diken diken etti, sanki dün akşam ki Reha gitmiş yerine karşısına ördüğü duvarları kalmıştı.

Eftalya Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin