🌊🌊🌊
Eski bir ayna karşısında üzerime ne zaman giydirilmiş elbiseden habersiz kendimi süzmekle meşguldüm. Ayna o kadar eskiydi ki, şeffaf görünümü kaybolmuş üzerinde yer yer siyah lekeleri mevcuttu. Kendimi her ne kadar seçmem zor olsa da, solgun yüzüme rağmen küçük örgülerle süslenmiş dalgalı saçlarım çok güzel görünüyordu. Saçlarımda yer edinen taç ise o kadar muazzam ve ışıltılı görünüyordu ki, gözlerimi üzerinden almayı pek beceremiyordum. Elbisem açık mavi renkli küçük göğüs dekoltesini bezeyen kolyem ile tamamlanırken, belinden aşağılara doğru bollaşıyordu. Soğuk mermeri hisseden ayaklarım çıplaktı, neden bu halde olduğumu bir türlü hatırlayamıyordum. Sanırım saraya getirilmiştim, ama benim burada ne işim vardı?.
Açık bırakılan kapıdan ürkek adımlarla dışarı çıkarken bakışlarım birini bulma umuduyla dolsa da, bir yandan canımın tehlikede olduğunu seziyordum. Çünkü bu sarayda canımı bana çok görenler vardı, nasıl tuzaktı bu. Nasıl gele bilmiştim buraya?
Karşımda beliren kapısı açık iki oda mevcuttu. İkisinin de içerisi karanlık ve ürkütücüydü. Sanki iki yol çıkmıştı karşıma hangisine girmem konusunda ise allak bullaktım. Zihnimin içerisinde savaş açan hücrelerim yapmam gereken konusunda bana hiç yardımcı olmuyordu. Bir sisli duman oluştu, önümü göremiyorken ne olduğunu anlamadım. Karşımdaki kapıların birinde beliren beden Reha'dan başkası değildi. Nefes nefese ayakta zor duruyordu, belindeki yarası kanamış rengi beyaz sargıya kadar çıkmıştı. Tapılası dudakları morarmış titriyor, direncini yitirmek üzereydi, Reha iyi değildi. Ciğerlerime sinenin nefes değil de, zehir olduğunu hissettim. Karşımdaki güçlü adamdan geriye hiç bir şey kalmamıştı, sevdiğim adam benim yüzümden bu haldeydi, onu böyle bırakamazdım ki. Ona taraf atacağım adımım, nasıl oldu bilmeden geri itildim. Sanki biri beni geri itiyordu ve ben ona taraf gidemiyordum.
"Reha neler oluyor, bu halde neden ayaktasın? Neden buradayız? Neden sana gelemiyorum?" Ağlamaklı çıkan sesimle konuşsam da beni duymuyor gibi bakışları olduğum tarafa dahi bakmıyordu. Okyanusu kıskandıracak kadar güzel renkli gözleri kahvelerimle buluşmayı reddediyordu.
"Reha iyi misin? Yanına neden gelemiyorum? Beni neden duymuyorsun? Hadi bana bak lütfen" Sesimdeki acı dolu ifadeye rağmen ona bağırmıştım. Bana bakmasını, tepki vermesini istiyordum çünkü. Göğsümde atan kalbimi avuçları arasına alıp öyle sıkıyordu ki, beni görmezden gelmesi soluk almamı dahi engelliyordu. Tam ağzımı açıp tekrar onu ikna etmek isterken, ikinci kapıda belirdi birisi, üzerinde uzun siyah kapüşonlu elbise kimliğini gizlese de bir kadın olduğu aşikardı. Çatık kaşlarımla kimliğini çözmek isterken, Evrim olma gerçeği beni sık boğaz etmeye başladı.
"Sen kimsin? Yüzünü aç!" Tüm iliklerime kadar yayılan korkuya rağmen belli etmemek adına sinirle soludum. Kapüşonu sebebinden zar zor kıvrılan dudakları görünüyordu. Bu Evrim değildi, bu kadın her kimse yaşı olgundu. Reha'nın zamanı gittikçe azalıyor, onun değil benim yaşamıma son veriliyormuş gibi, ondan çok benim nefeslerim kesiliyordu, ruhum bedenimden ayrılmak üzere o uğursuz anı bekliyordu.
"Seçim yapman gerekiyor Eftalya! Sana üç yol açıldı, ilki lider kraliçeliğin, ikincisi uğruna yandığın bu adamın yaşaması, üçüncüsü ve senin için önemlisi, yıllardır yaşadığını bile bilmediğin annen! Seç birini!" Dediğinde dudaklarındaki gülüş silinmemiş aksine, daha da büyümüştü. Sanki düştüğüm durum ona zevk veriyordu. Nutkum tutulmuştu, ne seçiminden bahsediyordu. Annem mi demişti o?. Bu nasıl olurdu, böyle bir şey nasıl oluyordu?!. Dolan gözlerim sebebinden önümü görmem zorlaşsa da, kendimi toparlamam gerekiyordu. Rehanın acı dolu iniltisi kulaklarıma dolarken daha da kötüleştiğini gördüm, vücudu iyice beyazlanmış nefesleri hırıltılı şekilde tıkanıyordu. Tekrar ona adım atmak isterken görünmez biri tarafından geri itiliyormuş hissini yaşıyordum. Kahretsin, Reha iki adım ötemde can çekişirken ona yaklaşamıyor, yardım edemiyordum. Lanet olsun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eftalya
FantasyHiç bir şey basit değildi, yalan dolan içerisinde büyütülmüş gerçek kimliği gizletilmişti. O taşıdığı kanın yüceliğinden, sahip olduğu güç ve iktidarın farkındalığı olmadan yaşıyordu hayatını. Ve gün gelir hiç bir yalan olduğu gibi kalmaz gerçekler...