4 ♤ Kafes ♤

2K 116 31
                                    

Echos - Gold 💫

Her kese keyifli okumalar diliyorum..🌊

Umut kırıntıları az çok insanı ayakta tutmaya, hayata tutunmaya yardım ederdi. Ama o kırıntılarda toz olup savrulursa etrafa işte o zaman bedeninizin taşıdığı o zavallı ruhtan da geriye bir şey kalmazdı. Tıpkı ölü bedenin taşıdığı ölü bir ruh gibi.. Zihnim kara kutuyu andırıyordu. Bilinmezlik ise hatsafaydı. Gerçekleri didiklemeye çalışsam da, onun zehri ile kıvranacağımı, yaktığı fitilde kavrulacağımı elbet hissediyordum. Yaşanmışlıklar yaşanmamışlıkların celladı kesilecekti. Bunca yılın acısını kendine taht kurarak yaşatan benliğim, yeterince yorulmuş bilhassa önümü kesen absürt gerçekler yüzünden can çekişiyordu. Ben suçsuzdum, ben çaresizdim, ben aslında zavallıydım. Öyle değil mi?. Aynı monotonda yürüyüp giden ömrüme takılan kanca, zehirli ucunu ruhuma saplamış kanımı etrafıma akıtmıştı. Etrafımı saran o uğursuz kokuya bulaşan vücudum umut kırıntılarımın içerisinde debeleniyordu.

Anne babası tarafından sevilmeyen bir zavallı, başka bir aileye terk edilerek ahmak yerine konulan biriydim sadece.

Boktan bir hayatı tepside sunmuşlardı, umursamadan. Bunca yılın hıncını çıkara bilmek adına karşıma çıkmalarını dilerdim. Fakat çıksalar bile beni kale almaz görmezlikten gelirlerdi. Tıpkı her kesin yaptığı gibi. Gereksiz alıp verdiğim nefesim bir gün vazifesini sonlandırdığında avuçlarım arasında çetrefilli yaşanmışlıklar dışında bir şey kalmayacaktı. Emindim. Bu durumuma ağlamalı, yoksa gülmeli miydim?. Yaşattırdıkları vebalin yükünü taşıya bilecekler miydi peki?. Bunu ancak ve ancak onların karşıma çıkmaları ile anlayacak çözecektim.

"Liya içeri geç hemen" karşımda ellerini sinirden yumruk yapmış adamın biçimli olan kaşları çatılmış, gözleriyse fazlasıyla sinirli bakıyordu. Liya bir şey demeden durmuş bana üzgün gözlerini dikmişti. Hayatım da ilk kez birinin benim için endişelendiğine şahit oluyordum. Belki de acıyordur kim bilir. Karşımdaki kızın kısa sarı saçları omuzlarına dökülmüş gözleri ise açık yeşil rengindeydi, bana sergilediği içten tavırlarının yanı sıra oldukça güzel bir kızdı. Liya bakışlarını benden ayırarak ayağa kalktı, tam ağzını açmış bir şey diyecekken gözleri Rehaya kaydı, sonra vazgeçip bizi yalnız bırakarak gitti. Bense oturduğum yerden ayaklanarak Rehanın karşısına geçtim, uzun boyu nedeniyle karşısında cılız kalan bedenim, bilhassa feri sönmüş gözlerim çatılan kaşları için neden arıyordu.

"Göründüğünden daha salakmışsın, nasıl geldiğini bilmiyor ama kaçma planları yapıyorsun sahi nasıl kaçacaktın bana da anlatır mısın? Yüz yıllardır burada yaşamış insanlar bile buradan kaçma yolu bulamamışken sen nasıl yapacaktın ki bunu" sesindeki alay sinirlerimi bozmuştu ve ben duyduğum şeyle nasıl bir yere düştüm diye düşünürken kaşlarımı çatarak devam ettim.

"Konuşmana dikkat et ben salak değilim! Ben buraya ait değilim anlıyor musun. Saçma sapan bir yerde günlerimi çürütemem! Anlayın bunu artık!" Günlerdir içimde birikmiş olan öfkemi kusmuştum resmen, sinir bütün hücrelerimi ele geçirmiş nefes alıp vermekte zorlanıyordum. Tam da oradan çıkacağım sırada Reha hızlı bir şekilde bir eliyle kolumu tutarak arkama geçti, boşta kalan eliyle de saçımdan tutarak çekiştirmeye başladı.
Düşdüğüm durum karşısında kısa bir an afallasam da, kendimi toparlamayı başarıp güçlü kollarından kurtulmaya çalıştım.

"Bırak beni canım yanıyor, bırak Allah'ın cezası bırak!" Ondan kat kat güçsüz olma nedenim yüzünden, ne kadar debelensem de karşı gele bilmem mümkün dışıydı. Yaptığım haraket yüzünden saçlarıma dolanmış sert eli saç diplerime uyguladığı basınçı artırarak kurumuş dudaklarım arasından çığlığın kopmasına neden oldu. Aykut denilen adam beni güvenliğim için buraya getirmişti öğle değil mi. (!)

Eftalya Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin