Hastaneden çıkalı tam bir ay olmuştu. Azra evin camından dışarı bakarken bir kez daha kendine bakıp bu hayatın içinde, kendi vücunda olduğuna başkasının vücudu içinde olmadığına emin oldu. Hayatı kendisine ait değil gibiydi. Kendine yabancıydı, artık.
Şu an çok ünlü bir sitenin çok güzel bir dairesinde dinleniyordu. Burası onun eviymiş. Bunu annesi söylemişti. Evine bir kez daha alıcı gözüyle baktı. Evin salonu iki oda genişliğindeydi ki bu evin odaları da normal büyüklükte değildi. Salondaki boydan boya olan camlar sayesinde geniş salon akşam güneşinin kızıl ışıklarıyla aydınlanıyor ve renkleniyordu. Yere kadar olan camların hemen karşında İstanbul boğazını seyretmek için, salonun ortasını kaplayan siyah L koltuk takımı vardı. Evin arka tarafında da üç yatak odası vardı. Koridorun başındaki iki odayı görmüştü ama koridorun sonundaki odayı görmemişti.
Orda o adam kalıyordu. Elinden geldiğince adamı görmezden geliyordu, zaten o adamla da pek karşılaşamıyordu. O uyandığında adam işte, uyumasına yakın yani gece de eve geri dönüyordu adam. Kocasını, o adam diye tanımlıyordu.
Hakkında hiçbir halt bilmediği kocası bir işkolikti. Hadi o adama yabancı diye hiç yanaşmıyordu, o adam niye ona yanaşmıyordu? Galiba boktan giden bir evliliği vardı.
İçinden harika diye geçirdi.
Aslında kendisi hakkında bu kadar az bilgiye sahipken, evliliğini ikinci planda bırakmalıydı.
Ve evliliği kötü gibiydi yoksa insan karısına bu zamanda daha çok destek olurdu. vliliği bu kadar kötüyken, adamın yarın öbür gün kadın iyileşince boşanma dilekçesiyle falan gelebilme ihtimalini göz ardı edemedi. Kendini içten içe bu ihtimale hazırladı.
Hayatında olacak ani olaylardan nefret eder, her şeyin en kötüsüsünü düşünür ve çözüm planlamaya çalışırdı ve yine aynı şeyi yapacaktı. Düşünmesi lazımdı. İlk önce kendi hakkında bildiklerini düşündü. Çok başarılı bir mimar olmuş ve evlenmişti. Kendi hayatı hakkında bildikleri şimdilik bu kadardı. Kimse ona daha fazla bilgi vermiyordu. Neymiş fazla bilgi onda daha büyük tramvalara yol açabilirmiş. İçinden tüm hayatını öğrenmenin ona ne gibi zararı olacak ki diye geçiriyordu. Olan olmuş, on yılı belleğinde kaybolmuştu. Hayatında açılmamış bir sürü kara kutu vardı. Hayatının tezatlığı, uçaklardaki kara kutunun turuncu olması gibiydi.
Tabi bir de geçen gün çıktığı basın toplantısı vardı. Tek yaptığı, sözde kocasının söylediklerini onaylamak olmuştu. İlk başlarda basın toplantısına itiraz edecek olsa da sonrasında çalıştığı şirketin sahte haberler yüzünden etkileneceğini ve iddiaları yalanlaması gerektiğini tane tane anlatmışlardı ta ki ona kabul ettirene kadar. Ne kadar garipti ki basın toplantısında muhabirlerin soru sormak yasaktı. Sadece basın muhabirlerine haberlerin asılsız olduğunu ve yalan haberler için hasta hasta mahkemeye düşmek istemediğini söylemişti çünkü avukatlar ona böyle konuşmasını söylemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mokita Aşk
Ficção Geral"Ne var biliyor musun? Sana zerre inancım da güvenim de yok." Alp kafasını iki yana sallayıp telefonu hoparlörden alıp direkt kulağına götürdü. Söylediği her kelimenin, kadının zihninine kazılmasını istiyordu. "Benden daha fazla para veren birini b...