Keyifli okumalar.
...
Babamı küçük yaşta kaybetmiştim. Anneannem annem ve ben birlikte yaşıyorduk.
Sıradan ve sakin bir hayatımız vardı. Güzel bir mahallede 4 bloklu bir sitede oturuyorduk. Sitemizin etrafı ağaçlarla çevrili, her blok önünde kamelya ve sitenin hemen yanında güzel bir çocuk parkı vardı. Odamın balkonu bu parka bakıyordu ve hergün çocuk sesleriyle doluyordu odam, yani huzurla.Çalan telefonumun sesiyle kalp atışlarım değişti. O kadar çok istiyordum ki artık işimin olmasını. Beklemekten yorulmuş, hayatıma bir türlü veremediğim yönle düzensizlikten sıkılmıştım. Ziraat mühendisliğini bitirmiştim sınava ikinci girişimdi ve benim için iş çok önemliydi. Artık anneme yük olmak istemiyordum. Sadece para kazanmak değildi tabiki amacım hedeflerim vardı. Kariyer basamaklarını yavaş yavaş çıkmak, istediğim noktaya varmak istiyordum. Nerden bilebilirdim yaptığım tercihin hayatımı değiştirip, beni çıkmaz yollara sürükleyeceğini. Çıkmak istediğim o merdivenlerden tepe taklak yuvarlanıp yara bere içinde kırıklarla en dipde kalacağımı.
Arayan kuzenimdi onunla birlikte tercih yapmıştım, tek yer yazabilirdim ve evde verdiğimiz kararı orda bir anda değiştirip başka yeri tercih etmiştim. Kader bu muydu? Bence kaderin bizim dışımızda gelişen ve engel olamadığımız kısmı tam da buydu işte. Telefonu açtım.. Ellerim titriyordu galiba.
"Efendim abi!" dedim ama sesimin çıktığından pek emin değildim."İlk maaşınla bir yemek ısmarlarsın artık, hakettim diye düşünüyorum." sesindeki sevinç çok belli oluyordu.
"Nasıl yani oldu mu? Tamam mı? Kazandım mı?"
Saniye içinde kurmuştum bu cümleleri ve nefes almayı unutmuştum. Gözlerime dolan yaşları annemin o sıcak sarılmasıyla serbest bıraktım.Olmuştu işte sonunda olmuştu. Mutluluktan ağlamak meğer kalbine sığmayan o koca mutluluğu dışa vurma şekliymiş.
O gün öğrendim ki kalp acı içinde yanarkende mutluluktan uçarkende tek yoldaşı, tek sırdaşı gözlermiş...
Bir kaç gün içinde yeni işim için tüm evraklarımı hazırlardım. Öyle mutluydum ki hayat durmuş ya da yok yok durmamış benim etrafımda dönüyor gibiydi. Herkes arayıp tebrik ediyordu. Kızlarla tatil, alışveriş planları yapıyorduk. Annemin tabiriyle ekmeğimi elime almıştım artık devlet kapısından girmiş hayatımı kurtarmıştım.
Hayatımı kurtarmıştım... Hayır hayatımı yıkmış, mahvetmiş kendi ellerimle yok etmiştim.
İlk iş günüm; heycandan uyuyamadığım gecenin sabahına uyandım. Su yeşili takımım tam bu güne uygun olacaktı. İçinden beyaz bir atlet giydim. Hafif bir makyaj tercih ettim. Saçlarımı düzleştirdim aslında yeterince düzdü ama bakımsız görünmek en son istediğim şeydi. Asla topuklu giyemediğim için düz bir ayakkabı tercih ettim çünkü ilk günden rezil olmaya hiç niyetim yoktu. Aynada kendime baktım hazırdım, tam anlamda herşeyimle bu işe hazırdım.
Bir saatlik yolculuğun ardından artık gelmiştim. Hava burda kapalıydı. Siyah bulutlar kavga etmek için bir sebep arıyorlarmışta, bulunca hemen çarpışacaklarmış gibi huzursuzca duruyolardı gökyüzünde. Bana birşey mi anlatıyolar acaba. Neden bu kadar karanlıklar, gece gibi. Siz gitseniz yerinize mutlu, ahenkle dans eden beyaz bulutlar gelse diye geçirdim aklımdan.
Arabadan indiğimde aynı şehirde görmediğim ne kadar çok yer vardı kim bilir diye düşünmeden edemedim. İlk defa gelmiştim bu ilçeye. Küçük güzel bir yerdi. İlçeye girişte yol ikiye ayrılıyordu; biz üst kısımdan gelmiştik ve fabrika tamda ilçenin merkezindeydi. Tüm kurumlar etrafında güzelce konumlanmış sanki etrafını sarmış gibiydi. Hemen karşımızdan dere akıyordu ve sesi yağmur yağıyormuş gibi hissettiriyordu. Bulutlara tekrar baktım sakın dedim uslu durun bugün değil.
Kapıda ilk gördüğüm giristeki bekçi kulübesinin onarıldığıydı. İki yada üç kişi vardı dikkat etmemiştim. Büyük bir bahçeye açılan demir kapıdan içeri girdim. Bekçi beni karşıladı. Kısa boylu baya kilolu elli yaşlarında tatlı dilli bir adamdı.
"Hoşgeldiniz siz yeni mühendissiniz heralde?" dedi yumuşak bir sesle.
"Teşekkürler" dedim sadece kafamla onaylayarak.
Eliyle beni önden gitmem için yönlendirdi ve üste kadar eşlik etti. Küçük bir kapıdan girdik ve merdivenlerden sonra tekrar ama daha büyük bir kapıdan içeri girdik. Tam bu kapının karşısında bir kapı daha vardı ve bu kapı bahçenin üst kısmına çıkıyordu. Büyük bir yerdi keşfedilecek çok yeri var bu güzel.Evraklarımı personel departmanına teslim edip kendi departmanımdaki tarım kısım müdürümle tanıştım.
Hüseyin Yıldız uzun boylu, esmer yaşına göre oldukça dinç ve spor yaptığı açıkça belli olan, fit bir vücudu vardı. Kısa bir sohbetten sonra söylediği alt kattaki odaya, yani artık kendi odama indim.
Gri renge boyanmış 3 kişilik odada pencere kenarında olan masa bana ayarlanmıştı. Pencerem tam giriş kısmındaki bahçeyi görüyordu. Sevmiştim odamı fakat rengi gri olmasaydı keşke açık pembe olabilirdi bence yok artık mor olsaydı istersen burası iş yeri.
Oda arkadaşlarım kimdi bir fikrim yoktu. Şuan nerdelerdi? Nasıl kişiler acaba? Anlaşabilecek miydim? Ya sevmezsem? Beni bu düşüncelerin içinden alan kapının tıklatılması oldu.
Karşımda; uzun boylu, kaslı vücudunu sımsıkı sarmış beyaz gömleğinin kollarını yukarıya çekmiş kollarındaki damarları baya belirgin, bal rengi gözleriyle aynı rengin bir kaç ton koyusu olan saçları kendi halinde dağınığa yakın bir şekilde ve bu haliyle baya dikkat çekebilicek yakışıklıkta biri vardı.
Onu incelediğimi farkederek bir an kendime kızdım ve acaba anladımı diye panik oldum. İçeriye bir adım attı.
"Hoşgeldiniz yeni mühendis sizsiniz heralde?" dedi soğuk bir ses tonuyla. Herkesde biliyordu geleceğimi normal tabi diye düşündüm.
"Evet teşekkür ederim" dedim gülümseyerek ama o gülümsemedi. Bu ne surat böyle şimdi kabamı ne bu ya kendini beğenmiş.
"Ben birine bakmıştım ama yok sanırım rahatsız ettim kusura bakmayın. Kolay gelsin." dedi ifadesizce.
"Önemli değil." dedim bende donuk bir ifadeyle.
Odadan çıktı arkasından bakmadan edemedim, iki üç adım atmıştı ki arkasına dönüp bana baktı. Bir an göz göze gelince panik oldum. Yakalanmıştım galiba.
Geri dönüp bana doğru gelmeye başlayınca yanaklarımın kızardığını hissettim. Neden böyle kasıldığımı anlayamadım. Bakarken yakalandın ya ondan olmasın. Masama kadar gelip elini uzattı.
"Kusura bakmayın ben kendimi tanıtmayı unuttum. Ziraat mühendisi Demir Çetin" dedi biraz önceki tavrının aksine daha yumuşak bir ses tonuyla.
"Memnun oldum." dedim ben de elimi uzattım ama ilk tutan o oldu elleri buz gibiydi benim gibi. "Ben de Ceylin Acar."
...✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨
Umarım beğenmişsinizdir. ❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECE (TAMAMLANDI)
Teen FictionEyy gece ne suç işledimde beni karanlığına, sessizliğine mahkum ettin yine? Hayatta yanan tek mumum var benim oda seni aydınlatmaya yetmiyor... Sus dedin sustum, görme dedin görmedim, duyma dedin duymadım, uğraşma artık dedin ben kendim olmaktan vaz...