Bir anlık şaşkınlıktan sonra omzumun üzerinden ona baktım. Bakışlarımız karşılaştığında mavi safirleri andıran gözleri vaadler doluydu...
Koluma dokunan Gülsüm hadi der gibi kolumdan çekti. Arada omzumun üzerinden ona kaçamak bakışlar attım biz gözden kaybolana kadar öylece elleri ceplerinde bize baktı. Benim adımlarım geri geri gitmek isterken, pastaneye gelmiştik bile.
Bu pastaneye girdiğim zaman sanki zaman yolculuğuna çıkmış gibi hissediyordum kendimi. Burası tıpkı altmışlı yıllara göre dekorasyonu yapılmış bir mekândı. Her defasında bu mekana girdiğim zaman, kesinlikle ben yanlış dönemde doğmuşum diyordum. Benim altmış'lı yıllarda yaşamam lazımdı, ah ah. Zeki Müren'i gazinoda en önde izlemeli, Belgin Hanım'la tanışma şerefine nail olmalıydım ama maalesef onlarla yanlış zamanlarda dünyaya gelmiştik...
Adımlarımızı camın önünde oturan Nedret teyze ve yanında oturan kadına doğru yönelttik. Nedret teyzenin yanındaki kadın, sanırım Handan Hanım'ın kızıydı. Kadın en fazla kırk yaşında gibi gözüküyordu, kumral saçlarını sıkı bir topuz yapmıştı, mavi gözlü, son derece bakımlı bir kadın olduğu üzerine giydiği şık ve tek bir kırışıklık bile olmayan döpiyesten de belli oluyordu.
"İyi günler," diye yanlarında dikildiğimizde, kadın alıcı gözlerle tepeden tırnağa beni süzdü. Gördükleri hoşuna gitmiş olmalı ki dudağının bir köşesi kıvrıldı. Yanımdaki Gülsüm hocam diye kadına sarılınca şaşırma sırası bendeydi.
Gülsüm ve benim yaşım düşünüldüğünde ben Handan Hanım'ı daha yaşlı bekliyordum ama karşımda gördüğüm kadın ise en fazla kırk, kırk beş yaşlarında filan gözüküyordu. Bu kadın, bu kadar genç'se oğlu kaç yaşındaydı acaba?
Hoş geldiniz kızım, diyen Nedret teyze bana kınayan bir bakış attıktan sonra kaş göz işareti yaptı. Merhaba diye kadına elimi uzatınca hiç beklemediğim bir şey oldu ve Handan Hanım beni kollarının arasına çekip sarıldı.
"Hoş geldin kızım!"
Hoş bulduk, derken şaşkındım, sadece Handan Hanım'ın yüzüne gözlerimi kırpıştırarak bakmakla yetindim. Sanırım o da bu ani coşkusuna şaşırmış olmalı ki, gülümseyip yerine oturdu. Nedret teyze gayet halinden memnun bir şekilde yerine otururken, garsonu yanımıza çağırdı. Gülsüm'le ben çay siparişi verirken onlar kahve içmeyi tercih etti.
"İşleriniz, nasıl yoğun mu, Zeynep kızım," karşımdaki kadına, bir kez daha hayran oldum. Kadının öyle melankolik bir ses tonu vardı ki, saatlerce o konuşsun ben dinleyim diye düşündüm
"Yaz olduğu için çok yoğun değiliz, malum Ankara bürokrasi şehri, yazın pek kimse kalmıyor herkes ya yazlığında oluyor ya da memleketine gidiyor. Dolayısıyla biz de de yazın pek iş olmuyor."
"Sizin tatiliniz de olmuyor değil mi?"
"O konuda şanslıyım teyzemle birlikte çalışıyoruz, onun içinde sırayla çıkıyoruz tatile, teyzem geçen hafta geldi tatilden ben de bu pazar gidiyorum"
Handan Hanım, Nedret teyzeye kaçamak bir bakış attı ve yerinde kıpırdandı. Garson kahvelerimizi ve çayları servis ederken Nedret teyze ile bakışmalarını yakaladım.
Allah'ım karşımda gördüğüm bu kibar, zarif kadında, bizimkilerin planlarına dahil olamazdı değil mi? Öyle bir şey yaptıysa eğer, sükut-u hayale uğrardım.
Aramızda geçen kısa sohbetler eşliğinde çaylarımız bitmişti, tâbi ben de bu sohbetlerden öğrendiğim kadarıyla. Handan Hanım, elli beş yaşındaydı, eşi emekli emniyet amiriydi ve ikisi otuz beş yıllık evliler di. Handan Hanım'ın, bir oğlu bir de kızı vardı. Oğlu, yani benimle tanıştırmak istedikleri müstakbel koca adayım, Uğur otuz üç yaşındaydı ve o da babası gibi emniyette görev yapmayı tercih etmişti. Kızı ise yirmi dokuz yaşındaymış ve eşinin işi nedeniyle Fransa'da yaşıyormuş. 'Onlar yedi yıldır orada ama geçen yıl anneanne olunca daha çok özlemeye başladım onları,' dedi, Handan Hanım gözleri dolu dolu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Raslantı'nın Böylesi (Tamamlandı)
Romance"Bağırmasana be kadın kulağımın zarını patlattın!" Deyince kan beynime sıçradı! Sinirle gözlerimi açtım ve beni tutan kollara baktım "Sen de önüne bakarak yürüsene be adam! Senin yüzünden ikinci defa yeri boyluyordum" dedim. Ama onunla gözlerimiz bu...