Kırmızı sadece aşkın rengi değilmiş!

15.7K 1.1K 203
                                    

Abim beni bizimkilerin saklandığı restorandaki cam bir odaya doğru yönlendirdi, bizimkiler tüm kadınları burada toplamış, diğer erkekler ise dışarıdaki çatışmaya gitmişti.

Odaya girdiğim an gördüğüm manzara ile donup kaldım.

Annem yerde kanlar içinde yatan Handan teyzenin başını dizlerine koymuş sürekli ona uyumaması gerektiğini söylüyordu. Dayımsa Handan teyzenin karnına üstünden çıkardığı ceketi ile tampon yapıyordu.

Handan teyzenin yanına gideceğim sırada restoranın kapısının olduğu yerden bir gürültü koptu; hepimiz kapıya doğru baktık. Üstümüze doğru gelen ateş topunu görünce  çığlık atıp refleks olarak geriye doğru kaçarken, elimi yüzüme siper ettim. 

Dayım yerde yatan Handan teyzeyi kucağına aldı ve abimlere bağırıp, bizi restoranın arka tarafındaki çıkış kapısına doğru getirmelerini söyledi. Güliz yengem bayılınca abim kucağındaki Tuana ile yengemi de kucağına almaya çalıştı, onun yanına gittim ve Tuana'yı kucağından aldım.

Tuana minik kollarını boynuma dolayıp "âla, gorktum" derken, kucağımda tir tir titriyordu. Restoranın arka tarafına geldiğimizde tekrar bir patlama oldu ama bu patlama öbüründen daha şiddetliydi. Hepimiz patlamanın etkisi ile bir yere savrulduk.  Üzerime doğru düşen moloz parçasından kaçarken ayaklarım birbirine dolaştı ve yere düştüm. Ben düşerken Tuana'da kucağımdan öne doğru savruldu. Ayağa kalkıp onu tekrar kucağıma alacağım sırada bacaklarımın üstüne kocaman bir beton parçası düştü. Canımın acısı ile çığlık atıp ayağımı çekmeye çalıştım ama bu yaptığım hareket canımın daha çok yanmasına neden oldu. Canımın acısı ile çığlık atıp ağlama sesime Tuana'nın çığlıkları karıştı.

Tuana'da aynı benim gibi ağlayıp çığlıklar atıyordu, ona  uzanma çalıştım ama bacağımdaki ağırlık yüzünden yapamıyor bir türlü hareket ettiremiyordum. "Halan yanında ağlama kuzum" derken ben de onun gibi ağlıyordum. Tüm gücümle ayağımın üstündeki beton parçasını kaldırmaya çalıştıkça  canım daha çok acıdı. Beton her hareket ettiğinde çıplak olan bacaklarımı daha çok çizdiğini hissediyordum.

"Tuana'ya yanıma gel" diye çağırdım ama küçüğüm beni duymuyor, oturduğu yerde sürekli, anne diye ağlıyordu.

Olduğumuz yere yoğun bir şekilde duman dolmaya başladı, geçen her saniyede bizim için nefes almak gitgide zorlaşıyordu.

Burada ya dumandan, ya da yanarak öleceğimizi düşünmeye başlamıştım ki Timuçin abim'in Zeynep diye bağırdığını duydum. Genzime dolan yoğun dumandan zar zor nefes aldım ve "abi buradayız" diye bağırdıktan sonra öksürmeye başladım.

Yanıma geldiklerinde betonu ayağımdan kaldırmak için uğraşan Atilla abime Tuana'nın düştüğü yeri gösterdim ve onu alıp buradan çıkmasını söyledim.

Abim Tuana'yı kucağına aldı ve yardım etmek için tekrar yanımıza geldi. Dayımla, Timuçin abim onun itirazlarına aldırmadan Tuana'yı buradan çıkarması için Atilla abimi dışarıya gönderdi...

Dayımla, abim taşı hareket ettirince canım çok yandığı için çığlık attım. Çığlığım boğazıma dolan duman yüzünden öksürüğe döndü.  Abim aceleyle üstündeki gömleği çıkarıp elime tutuşturdu.

"Bununla ağzını kapat, dayım bir odun buldu ve onu bu taşın altına sokup yukarıya kaldıracağız, biz taşı kaldırınca sen de ayaklarını çekeceksin. Tamam mı güzelim? Hadi"

Abi diyeceğim sırada dayım "nefesini boşuna harcama güzelim, üç dediğimizde ayağını çek" dayıma evet diye başımı salladığımda, dayım başımdan öptü.

Raslantı'nın Böylesi (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin