0.7

728 72 14
                                    

Selo abinin sıkıştırmaları üzerine iki gündür judgment'e ulaşmaya çalışıyordum ama bütün çabalarım boşa gidiyordu. Bu süre içinde bir kere bile cevap vermemişti. Görmemişti mesajları. Başına bir şey mi gelmişti bilmiyordum. İçimden umarım iyidir diye geçirmekten başka bir şey yapamıyordum.

"Cano iki gündür ulaşacaksın şu kıza he" dediğinde derin bir nefes aldım.
"Cevap vermiyor abi."
"Şarkı hazır ama klibi çekemiyoruz. Üstelik tarih verdik insanlara nasıl yetiştireceğiz?" dediğinde dirseklerimi dizlerime dayayıp başımı ovmaya başlamıştım. Haklıydı.
Kabul edeceği bile belli değildi ama biz tamamen bu kıza bel bağlamıştık.

"Tamam gece çıkın arayın kızı" dediğinde şaşkınlıkla kaşlarım havaya kalkmıştı. Ufuk'ta aynı surat ifadesiyle ona bakarken konuştu.
"Nasıl? Bütün Kadıköy'de onu mu arayacağız?"
Ellerini iki yanına kaldırıp "Başka şansımız var mı?" diye sorduğunda herkesten katıldığına dair mırıltılar gelmişti.

Hepimize görüşürüz diyerek evden çıktığında herkesin aklında benzer bir soru vardı. Tamam arayacaktık ama nasıl o olduğunu anlayacaktık? Birini durdurup "Sen judgment misin?" diye sorsak saçma olurdu.
Herkes birbirine bakmaya başlamışken aradaki sessizliği Heja bozdu. "Lan tamam yeter bakıştığımız. Halledeceğiz bir şekil."
"Aynen abi. Kesin buluruz. Benim inancım tam" diyerek alaya alan Şamil'le sırıttım.

Ceyda'nın getirdiği çay bardaklarından birini kapıp bir yudum alarak sehpaya koydum. Tekrar mesaj atmak için telefonumu alarak onun hesabının üstüne tıkladım.

llll.1.llll: Bir sorun yok umarım? Seninle konuşmam lazım.

Şu mesajlara en azından görüldü at be kızım

Bir şey değişmediğinde derin bir nefes alarak bıraktım telefonu yanıma. Bardakta soğumaya yüz tutmuş çayı kafama dikip ayaklarımı sehpaya uzattım. Ceyda'nın kötü bakışlarını umursamadan kafamı koltuğun arka kısmına yaslayarak gözlerimi kapattım.

Bana kısa gelen ama muhtemelen uzun bir süre sonra dürtülerek uyandırıldığımda gözlerimi kırpıştırarak dürten eli ittirdim. Kolumu delmişti resmen. İki elimle gözlerimi ovup tepemde dikilen salağa baktım.
"Konser var oğlum o yüzden uyandırdık. Bakma kötü kötü" dediğinde bunu nasıl unuttuğumu anlamaya çalışıyordum.

Ayaklandığımda bizimkilerin zaten hazırlandığını görüp ceketimi üstüme geçirerek kapıya ilerledim. Hâlâ uykulu olduğumdan bir iki duvara çarpmıştım ama bunu önemsemeden açılan kapıdan kendimi dışarı atmıştım. Ellerimi ceplerime sokup bizimkilerin ardından yürümeye başlamıştım.

Kısa sürede konser mekanına vardığımızda içeri geçip kulise oturduk. Sehpadaki biralardan birini açıp kafama dikerken hâlâ açılmayan uykumla büyük bir sorunum vardı. Çünkü gözümü kapattığım an uyuyabilirdim. Sürekli göz kırpmak zorunda olduğumdan da bu işimi bi hayli zorlaştırıyordu.

Tenekenin dibini gördüğümde odanın köşesinde duran çöp kutusuna göre ayarlayıp içine fırlatmıştım. Eş zamanlı olarak sıramızın geldiğini söylemişlerdi. Sahneye ilerleyip alkışlardan sonra şarkıya girmiştik.

"Kafamda tüm her şey şey, sokaklara zulamla inmiyorum
Ortalık karışık diyolar bu ara ama ben kural ne bilmiyorum
Hedefim sona gitmek bebeğim, ha ilk durakta inmiyorum
Bi' şey anlatmaya çalışıyosan (sürtük)
Şuramla dinliyorum (whoa)
Yazıyorum aklıma gelen her şeyi, yazmazsak ayıp olur (aynen)
Yürüyorum yükler bindikçe saklansak kapan olur (kapan, kapan)
Kimine dert, kimine kol, kimine son, kimine yol, kimine hava yolu
Kimi korkuluk, kimi korkulur, kim kimden koparırsa yalan olur"

Kendi kısmım gelince ozoyo'yla biraz önce girdiğim muhabbeti kesip sahnenin önüne doğru ilerledim.

"Pussy'deki priz, müziğiniz kereviz, tipiniz de keriz
Sigarasını yakıyo sahnede Wiz ama bize gelince amına kodumun hapis ha, (ya)
Karıştırır kafanı Karaköy Kadıköy, Killa arı kovanı
Azrailden borç aldım yaşamak riskli
Kan kusar junkie'ler susmaz kanki
Mürekkebini sikeyim, alnındaki yazının
Harcıyoruz bu müzikten kazanarak adamım
Ve bu dünya döndükçe böyle kalacak
Kural ne bilmiyorum nası olacak?"

Bir sigara yakıp sonlarına da bizimkilere eşlik edip diğer şarkılara geçtik.

"Kural ne bilmiyorum, kural ne bilmiyorum
Ortalık karışık diyo'lar bu ara ama ben kural ne bilmiyorum
Hedefim sona gitmek bebeğim ha, ilk durakta inmiyorum
Bi' şey anlatmaya çalışıyosan (sürtük)
Şuramla dinliyorum (whoa)"

Konserin sonuna geldiğimizde kulisteki eşyalarımızı toparlayıp çıkmıştık mekandan. Tabi ben sehpadaki biralardan araklayıp ceketimin içine sokmuştum çıkmadan hemen önce. Kadıköy turumuza başlarken etrafta gözlerimi gezdiriyordum. Nasıl o olup olmadığını anlayacaktık hiçbir fikrim yoktu ama umarım graffiti yaparken denk gelirdik. Çünkü başka türlü imkanı yoktu anlamamızın.
Gerçi bulacağımızın bile garantisi yoktu tabi ama o da ayrı bir konuydu.

Ceketimin içinden bir birayı çıkarıp içmeye başlarken Heja yaptığım şeyi anladığından sırıtmaya başlamıştı. "Oha" diyerek diğerlerinin de dikkatini çektiğinde gülüş sesleri kulaklarımı doldurmuştu. Batuhan ceketimdeki potluktan bir tane daha olduğunu anlamış olacak ki üst kısımdan elini sokmasıyla geriye çekilerek engel olmuştum.
Gülerek "Vermeeem" dediğimde o da aynı şekilde gülerek karşılık vermişti.

Genellikle ara sokaklara girmeye özen göstererek geziyorduk. Şu ana kadar da denk gelmemiştik o olabilecek birine. Farketmemişte olabilirdik tabi. İki tane Umut'un göstermediği resimlerine de rastlamıştık. Onları da kısa bir süre inceleyip devam etmiştik.
Nerede bulabileceğimize dair hiçbir fikrim yoktu ama bulamazsakta Selo bizim sözlü ebemize kayacaktı. Ha sikimizde olan bu değil gerçekten insanlara tarih vermemizdi.

Bazı yerlere ikinci defa girdiğimizi farkettiğimizde yavaştan herkesin ümidi kesilmeye başlamıştı. Olduğumuz yerde durup birbirimize baktık. Sırtımı arkamdaki duvara yaslayıp bizimkilere göz gezdirdim.
"Gerçekten bulacağımıza inanan var mıydı amınakoyayım?" diye soran Ufuk'la herkes inanmadığını yüz ifadesinden gayet belli etmişti. Doğrusunu söylemek gerekirse bende inanmamıştım.

İkimci bira kutusu da boşaldığında yanımda duran çöp kutusuna atıp yaslandığım yerden doğruldum. "Neyse az daha ilerleyelim döneriz oradan" diyerek önden ilerlemeye başlamıştım. Ara sokaklardan birindeydik ve ilerden ana caddeye çıkacaktık. Islık çalarak ellerimi ceplerime soktum. Heja da yanıma gelip kolunu omuzuma attıktan sonra "Sence neden cevap vermiyor?" diye sormuştu.
Omuz silktim. "Bilmiyorum ama başına bir şey gelmemiştir umarım."
Katıldığına dair mırıltılar çıkarmıştı.

Telefonumu çıkarıp tekrar mesajlar kısmına girdiğimde tam o an görüldü olmuştu. Tek kaşımı havaya kaldırarak ben cevap vermesini beklerken çevrimdışı olmasıyla ağzım şaşkınlıkla aralandı. O kadar şey yazmıştım ve cevap vermeyecek miydi yani?

O sırada arkadan gelen seslerle kaşlarımı çattım. Adım seslerinden sonra bir ses daha gelmeye başlamıştı. Anlamlandıramadan arkamı döndüm. Herkes sesi duyduğundan aynı tepkiyi vermişti. Hemen tepemizde duran sokak lambası orada duran kişiyi aydınlatmıyordu. Karanlık taraftaydı.
Elinde sürekli havaya atarak döndürüp yakaladığı şey ise sprey boyaydı.

Gülüşü bize ulaştıktan sonra bir iki adım yaklaştı. Çok hafif aydınlık yere geçse bile hâlâ gözükmüyordu. Gördüğüm kadarıyla saçları omuzlarının hemen altında bitiyordu. Üstünde ona bol gelen bir hırka ve deri bir ceket vardı. Hırkanın şapkasını kafasına geçirmişti. Altında ise bacaklarını saran siyah bir kot ve botlar vardı. Güzel ama dağınık gözüküyordu. Yüzünü seçemiyordum.

Bize doğru yürümeye devam ederken sprey boyayı havaya atmaya devam ederek çıkardığı sesi kesmedi. Alaylı çıkan sesiyle konuştu.

"Hayırdır beyler! Niye arıyorsunuz beni bu kadar yana yakıla?"

JudgmentHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin