2.8

482 64 26
                                    

Saatlerdir oturduğum soğuk mermerden kalkıp hemen yanımda yerde duran çakıyı da alarak lavaboya yükümü vermiş ve bedenimi zorlukla kaldırmıştım. Suyu açıp kolumdaki açık yaraların yanmasını umursamadan sertçe yıkadıktan sonra çakıyı da yıkamış ve tekrar pantolonumun arka cebine sokuşturmuştum.

Sızlayan kolumu kopardığım birkaç parça peçeteyle kurulayarak dirseğime kadar sıvadığım kazağın kolunu indirdim. Aynaya bakmaya cesaret edemeyerek başımı eğmiş ve yüzümü tamamen kapatmıştım saçlarımla. Derin nefesler aldıktan sonra kapının kilidini açıp içeri geçtim.

Pelin çoktan gitmişti ki dükkanda ses yoktu. Sadece hâlâ çalmakta olan şarkı vardı. Gözlerimi duvardaki saate çevirdiğimde on ikiyi çoktan geçtiğini görerek hareketlerimi hızlandırmış ve montumu üzerime geçirmiştim.

Köşedeki sırt çantamı tek omzuma asıp önce şarkıyı kapatmış sonra da kapıyı kilitleyerek çıkmıştım. Telefonumdan attığı konuma baktıktan sonra yakın olmasıyla rahatlayarak adımlarımı hızlandırmıştım.

Ellerimi ceplerime sokup bir süre yürüdükten sonra sahaya varmıştım. Beklediğimden çok daha kalabalık olduklarını farkedip kaşlarımı çatsam da içlerine karıştım.
Çantamı duvar dibine bırakıp içlerinden boyaları çıkarırken istedikleri şeyi üstünkörü anlatmışlardı.

Heja elindeki kamerayla insanları çekiyor ve onları konuşturuyordu. Çok fazla insan vardı ve hepsi ayrı alemdeydi. Bizimkilerin çoğu da buradaydı zaten o yüzden pek yabancılık çekmemiştim.
"Hoş geldin."
Kafamı kaldırıp sesin geldiği yöne baktığımda Oğuzhan'a hafifçe gülümseyerek kafamı salladım.

Aldığım ilk rengi sallayarak duvara püskürtüp bir süre kimseyle ilgilenmeyip sadece yaptığım şeye odaklanmıştım. Çalan şarkıyı hafifçe kendi kendime mırıldanıyordum bir yandan da.

Ancak üzerimde olan bakışların fazlalaştığını hissederken sanki içimi görüyorlarmış gibi hissetmekten kendimi alıkoyamıyordum. Sesler de fark edebilir ölçüde azalmıştı ancak bunu umursamadan Oğuzhan'dan çöp kutusunu sürükleyip getirmesini istemiştim.
Duvarın önüne çektikten sonra Oğuz ve Sefo'nun yardımıyla üstüne çıkmış ve boyaların yanında durup beni izleyen Can'a bakarak boyaları getirmesini işaret etmiştim.

Sırtını beyaz duvardan ayırıp boyaları çöp kutusunun üstüne bırakmaya başlamıştı. Çömelip boyamaya devam ettim.

"Neden gittin?"
Sorduğu soruyla duraksayıp dirseklerini kapağa yaslayarak yüzümde gezdirdiği bakışlarına karşılık verdim.
"Yine soru sormaya başladın anlaşılan ama cevap verme günümde değilim."
Ellerini yüzüne yasladı.
"Ne zaman olursun peki?"

Omuz silkip çömeldiğim yerden doğrularak devam ettim. Zaten o da kısa bir süre daha bakıp diğerlerinin yanına gitmişti.

Kulaklıklarımı çıkartıp müzik açarak dünyadan tam anlamıyla kopma isteğimi biraz olsun gerçekleştirmek istemiştim. Beni tek bir kişinin bile gözetlemediğine emin olmak ve bunun rahatlığını yaşamak istiyordum arkamdaki onlarca bakış sırtımı delerken.

Kendimi iğrenç bir şey gibi hissetmeme engel olamıyordum. Çünkü üstümde gezinen gözleri beni biraz da olsa eksiltiyormuş gibi geliyordu.

Tabi hayat seyircili oynanan bir oyun olabilir ancak bazıları seyirci önünde iyi bir performans çıkaracak kadar iyi değildir yaşamakta. Ben dahil.

Bazı insanlar için göz önünde olmak zevk verebilir ancak bazıları için işkenceden farksız olabiliyor. Hatta olabiliyor değil kesinlikle öyle.

Mesela kenarıda dikkat çekmeye çalışan ve bunun için neredeyse bağıra bağıra konuşarak insanları dürten ancak yine de ilgi odağı olamayan tanımadığım kız, eminim ki benim yerimde olacak olsaydı fazlasıyla zevk alırdı.

JudgmentHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin