2.3

548 64 41
                                    

Her sabah gibi bu sabahta uyandığıma lanet ederek doğrulmuştum yataktan ama bu sefer hastane odasında gerçekleşmişti bu. Kendimi ayaklanmaya hazırlamıştım istemsizce çünkü hâlâ kendimi yorgun hissediyordum. Öyle ki bacaklarımın beni taşıyıp taşıyamayacağından bile emin olamıyordum ve bunu deneyene kadar da bilemeyecektim. Sadece fiziksel bir hazırlanmaydı bu, ruhen hiçbir şeye hazır değildim.

Yatağın yanındaki koltukta ayaklarını uzatarak uyuyan Karan neler olduğunu hatırlamama yardımcı olmuştu. Tekrar aynı koşuşturma içine girmeye, çabalamaya ve yorulmaya hazır değildim. Yine de zaten bitmesine çok az kalmış olan serumu kolumdan çıkarıp yatağın kenarlarına tutunarak kalkmıştım. İlk başta bacaklarım beni taşıyamayıp sendelememe neden olduğunda Karan'ın bacağına çarptığımdan dolayı aniden uyanmıştı.

Ayılıp ne olduğunu kavradığı an belimi tutup söylenerek yürümeme yardım ettikten sonra sandalyede duran montumu uzatmış ve giymeme yardım etmişti. Biraz daha dinlenmem için hiç ikna etmeye çalışmamıştı çünkü bunun işe yaramayacağını gayet iyi biliyordu. Defalarca bunların kavgasını yapmıştık ve her zaman üste çıkmayı becermiştim. Ve sanırım en nefret ettiği özelliğim de buydu. Haksız olduğumda bile haklı durumuna gelebilmek.

Ama yine de bu uyku ve serumun iyi geldiğini inkar edemezdim. Uykulu ve kapanmak üzere olan gözlerim şu an çok daha dinç bakıyordu. Birkaç saat havanın aydınlanmasından anladığım kadarıyla da uyumuştum. Bu iyiydi fakat zaman kaybıydı işte.

Ellerimi ceplerime sokup duvara yaslanarak Karan'ın gelmesini beklerken kafamı da arkamdaki duvara yaslayıp gözlerimi beyaz tavana diktim. Açıkçası bu kadar açık ve mide bulandırıcı bir beyazın duvar boyası olarak kullanılmasından nefret ediyordum. Bana hastane günlerimi hatırlatıyordu ki zaten hastanede olduğumu idrak ettiğimde salaklığıma göz devirmiştim.

Yanıma geldiği an sırtımı soğuk duvardan ayırıp çıkışa doğru adımlamaya başlamıştım bile. O da yanımda yürürken burnumu kırıştırıp bu tozlu ve dezenfektan kokulu hastaneden çıktığım an derin bir nefes çekmiştim içime.

Sessiz araba yolculuğundan ve beni dükkana bıraktıktan sonra kalmaması için bir laf dalaşına girmemizin hemen ardından benim istediğim olmuş ve gitmesini sağlamıştım. İçeri girip Pelin'e selam verdikten sonra ceketimi çıkarıp askılığa gelişigüzel asıp banyoya ilerlemiş ve yüzümü soğuk suyla yıkayarak kendime gelmeyi amaçlamıştım.

Diğer odaya geçip orada bıraktığım kıyafetlerden üstüme geçirip çıkarttıklarımı kenarıda duran ve içinde dövme boyalarının bulunduğu sepetin içine tıkmıştım. Üstüme giydiğim kısa kollu tişörtün açıkta bıraktığı yaralı kollarıma bakarak derin bir nefes verip parmaklarımı kabuklaşıp kapanmış yaraların üstünde gezdirdim. Bunlardan vücudumda da tonlarca vardı ama en çok kollarımda yer edinmişlerdi.

Yaralar her zaman kusur sayılırdı. Ama ben zaten kusurun kendisi olduğumdan çok fazla göze battığını söyleyemezdim. Hatta bazı insanlar baktıkları halde görmezlerdi bile. Bu görünmediğinden değil göremediklerinden kaynaklanıyordu. Görürlerse umursamak zorunda kalırlardı ve insanlar umursamak zorunda kalacakları şeyleri görmezden gelirlerdi. Bunun benim işime geldiğini inkar edemezdim.

O yüzden normalde insanlar saklamak için uzun kolluyla dolaşırlarken aynı şey benim için pekte geçerli değildi. Hayatımda bunları bana sorup görecek insan sayısı bir elin parmağını geçmez değil sadece bir kişiydi zaten. Bu yüzden aslında Karan benim için çok değerliydi. Her ne yaparsa yapsın öyle kalacaktı.

İçeri geçip gelen müşterimin uzanmasını isteyerek işime tekrar başlamıştım. Dövme yapmayı seviyordum. İnsanların hayatları boyunca vücutlarında taşıyacağı bir şeyi yapıyor olmak bana büyük bir haz veriyordu. Onların vücutlarında benim eserim, benim çizgilerim vardı. Bu sanırım biraz narsistliğe kaçıyor olsa da bundan şikayetçi değildim.

JudgmentHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin