"Karan'la aranızda gerçekten ne geçti? Seni kırdığını görebiliyorum hatta o da farkında ve sanki bundan zevk alıyormuş gibi?"
"Zaten yere kapanmış birini yenilgiye uğratmak gurur mu verir insana?"
Kafamı iki yana sallayarak devam ettim. "Sahte gurur, sahte galibiyet."Onun beni sözleriyle kırdığını farkındaydı. Aramızda geçeni bilmiyor olsa da az çok anlamıştı.
Evet beni yaralamıştı. Hatta hiç düşünemeyeceğim kadar yaralamıştı.
Çünkü ben o kadar ağır laflar işitmiş, o kadar çok buna sessizce tahammül etmiştim ki şimdi sevdiğim bir insanın tek bir cümlesinin dışarıya belli etmesem bile beni oldukça yaraladığı inkar edebileceğim bir şey değildi.Bunu nasıl anlatabilirim bilemesem de sanırım en doğru tabir buydu.
Açık yaraya bir fiske vurulur gibi?Bu sefer onun sorularına bir yenisini
eklemesini beklemeden ben sordum."Beni nasıl tanıdın?"
Kaşları çatılırken karşımızdaki duvarda gezinen bakışlarını bana çevirmişti. Omuzlarımız birbirine değecek kadar yakın oturduğumuzdan bu hareketi iyice yakınlaşmamızı sağlamıştı.
"Nasıl yani?"
Omuz silkip kafamı diğer tarafa çevirdikten sonra kucağımdaki ellerimi birbirine kenetledim.
"Bu zamana kadar kimse farketmedi. Dediğim gibi farketse bile uğraşmadı. Ama sen farkettin ve hatta uğraşıyorsun da."
İçime derin bir nefes çektikten sonra sertçe yutkundum."İnsan insanı yaralarından tanır. Kendi yaralarından."
Kafası hâlâ bana dönükken yüzündeki ifadeleri görmek adına tekrar ona döndüm.
"Sana bakıyorum ve kendi yaralarımdan göremiyorum. Ama sen beni tanıdın. Nasıl?"İkimizinde dudakları aynı anda iki yana kıvrılırken aynı şeyi söylemiştik. "Merak."
Can gecenin sessizliğinde hiçbir ses çıkmazken gür bir kahkaha attığında yüzümdeki gülümsemeyle onu izledim.
Şu an onun evinde, onun yatağında ayaklarımızı uzatarak yan yana otururken ikimizde uyuyamadığımız için alakasız şeylerden konuşuyorduk.
Gecenin bu saatinde yaptığımız anlamsızdı ama bundan ikimizde rahatsız değildik.
Kahkahaların ardından aramızdaki sessizlik saatlerce uzarken Can'ın gergin kıpırtıları dikkatimi dağıtıyordu.
"Susma, ne konuştuğunun bir önemi yok. Konuş sadece."
Dudaklarımda acı bir tebessüm peydahlanırken kafamı omzuna yasladım.
Sessizliği bir yemin gibi taşırken, kendimi susmayı günah sayan bir adamın yanında bulmuştum.
Yine de böyle söylemesine rağmen yanında olduğum sürece susmama da razı olduğunu her halinden belli ediyordu. Ama tabiki konuşmam öncelikli tercihiydi.
Aklındaki sorular o kadar fazlaydı ki içini kemiriyordu ancak ben o soruların hepsine cevap veremeyecek kadar yorgundum.
Sürekli benden bıkacağını söylememin en temel nedeni buydu.
Biz birbirimizden çok farklıydık.
Bunu anlamak için bir dahi olmaya da gerek yoktu.
Mesela ben kalabalığı sevmezdim ama o kalabalığa aitti. Ben sessizliği severdim ancak o bundan çoğunlukla nefret ediyordu. Sessizlik onu boğuyordu hatta bana kalırsa. Ve benimle olmak şu an için ona güzel gelse de -ki bana kalırsa asla öyle olmamalı- ben onu uzun vadede sadece boğarak öldürmüş olacaktım. Ona bu ölüm şu an tatlı geliyordu ama sonradan farkedecekti aslında nasıl bir şey olduğunu.
![](https://img.wattpad.com/cover/249230516-288-k451710.jpg)