Yavaş yavaş kapalı gözlerini kırpıştırırken bakışlarımı suratından çekerek karşıya bakmaya başladım. Doğan güneş vücuduma değerken hafiften ısıtıyor olması iyi gelse de rüzgarlı bir hava olduğundan etkisini kaybediyordu. Bütün gece tabiri caizse donmuştum. Ve ister istemez başı omzuma yaslı bedene gıcık oluyordum.
Yüzünü omzuma sürtüp ayılmaya çalışırken ceplerime soktuğum ellerimi çıkarıp yüzümü sıvazladım. Kafasını omuzumdan kaldırıp bana döndüğünde soğuk havayla titremişti. Uykulu gözleriyle şaşkınca irisleri yüzümü turlarken büyük ihtimal gece boyu burada oturmama şaşırmış olmalıydı. Tepkisizce ona bakmaya devam ederken kollarımı montumun üstünden elleriyle sıvazlayarak hızlıca ısıtmaya çalışmış ve bileğimden tutarak ayağa kaldırmıştı.
Elini bileğimden ellerime indirirken avuçlarının içinde ufacık kalan soğuk ve yaralı ellerimi dudaklarına yaklaştırıp sıcak nefesini üfleyerek ısıtmaya çalışmıştı. Bu şefkatli tavrını kaşlarım havada izlerken içimin sıcacık olduğunu inkar edemezdim.
Tek elimi bırakmadan yürümeye başlayıp beni de peşinden sürüklerken olayın şaşkınlığıyla tek kelime edememiş ve adımlarına ayak uydurmuştum. Beni nereye çekiştirdiğini bilmezken bir mağazanın önünde durup beklememi söyleyerek içeri girmişti.
Şu an onu bırakıp dükkana gidip gitmemek arasında kalırken beklemeyi tercih etmiştim. En azından biraz önce yaptığı şey bunu hakediyordu. Ellerimi ceplerime sokup yerimde ısınmak amaçlı hafifçe zıplarken elinde siyah bir atkıyla çıkmıştı. Tam önümde durup atkıyı boynuma sararak gözlerimi açık bırakacak şekilde de yüzümü kapatmıştı.
Tek elimi cebimden çıkarıp sıcak eliyle tutarak çekiştirmeye devam etmişti. Neden bir şey söylemiyor veya tepki veremiyor olduğuma anlam veremiyordum. Dilim tutulmuş gibiydi. Bu kadar yıllık hayatımda bunu kimse yapmamıştı ve şu an bunun şaşkınlığı içinde olmam gayet normal olmalıydı.
Bir süre ses çıkarmadan yürüdükten sonra en sonunda boğazımı temizleyip "Nereye?" diye sorabilmiştim. "Kahvaltı."
Kısa cevabıyla kaşlarımı çatarken anlaşmak için uzun cümlelere ihtiyaç duymuyor oluşumuz da her şey kadar garipti.Beni bir kafeye soktuktan sonra yanımdan ayrılarak tahmin ettiğim üzere sipariş vermeye gitmişti. En köşedeki masaya geçip otururken atkıyı yüzümden boğazıma doğru indirmiş ama ne atkıyı ne de montumu çıkarmamıştım. Henüz ısınabilmiş değildim çünkü.
Karşımdaki sandalyeye oturup montunu çıkarttıktan sonra kollarını masada birleştirerek gözlerini bana dikmişti. "Ne?"
Omuz silkip gülümsemişti. "Ne bakıyorsun?" diyerek sorduğum soruyu genişlettiğimde yüzündeki gülümseme büyümüştü."Hâlâ çıkarmadın tırnaklarını. Tek kelime etmeden sadece izliyorsun. Ne zaman saldırganlaşacaksın onu bekliyorum."
Göz devirip bende aynı onun gibi kollarımı masada bağlayarak ona doğru eğilmiştim. "Hayırdır istediğin bu mu?"
"Yani dün gece de dediğim gibi sevgini tercih ederim ama saldırgan halini de seviyorum.""O zaman susan halimi de sevsen iyi olur."
Dişlerini gösterecek şekilde gülerken gözleri kısılmıştı. Kafasını omzuna doğru eğip kafa sallamıştı. "Severim.""Kusura bakın. Hiçbir şeyi abartmadan yapamıyorum. Seversem çok, sevmezsem hiç sevmiyorum. Bulursam bir şarkı günlerce onu dinliyorum. Susarsam bir daha konuşmuyorum, konuşuyorsam hiç susmuyorum."
Deftere yazdığım bir yere alıntı yaptığında kaşlarım kendiliğinden çatılmıştı. Okuduğunu bilmemi istediğini anlamıştım. Bunu aklında tutması oldukça garipti. Her şey mi aklındaydı yoksa bu mu aklında kalmıştı bilemiyordum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Judgment
Fanfiction"Biz bu kızı nerede buluruz abi?" "Siz bulamazsınız. O sizi bulur."