1.2

635 68 16
                                    

Attığı konuma doğru yürürken çantaya koymadığım defter ağırlık yapıyor gibi hissediyordum içime. Hemen yokluğunu farkeder miydi yoksa çok sonra mı farkederdi soruları kafamda dönerken emin olduğum tek bir şey vardı. Bu defterin tamamını okuyana kadar ona vermeyecektim. Ve bu okuma işine de bir an önce başlamak istiyordum.

Kim olduğundan çok çizdiklerinin anlamlarını merak ettiğim kızın bununla ilgili hiç konuşmaması onunla ilgili daha çok merak uyandırmıştı bende sadece. Elime şu an onu anlamak için bir fırsat geçmişken bunu geri tepmeye niyetim yoktu.

Sokağa girdiğimde sırtını duvara yaslamış bir şekilde yerde oturmuş ve bir ayağını kendine çekmiş bir şekilde gözünü kırpmadan karşı duvarı izler bir halde bulmuştum onu. Siyah hırkasının kapüşonunu kafasına çekmiş ve şapkasının içinden özgürlüğünü ilan etmiş saçları uçuşuyordu.
Ona doğru yürürken bile gözlerini benden tarafa çevirmemiş olması daldığını düşündürtmüştü.

Çantayı omzumdan indirip yere koyarak yanına oturmuştum aynı onun gibi.
Kafasını bana çevirip baştan aşağı beni inceledikten sonra ayaklanarak diğer tarafımda duran çantayı açmış ve içindeki boyaları çıkartmaya başlamıştı. İşi bittiğinde karşımızda duran duvara ilerleyip şeffaf kutunun içinden çıkarttığı tebeşiri duvarda gezdirerek taslak çıkartmıştı. Buna rağmen ne çiziyor olduğunu anlayamamıştım.

Yanıma bıraktığı sprey boyalardan birini alıp salladıktan sonra duvara püskürtmüştü. Bende bir sigara yakıp merakla ne çizdiğini anlamaya çalışıyordum. Bir süre uğraştıktan sonra bana dönerek elindeki spreyi bana doğru atmıştı. Tek elimle düşmeden yakaladıktan sonra benim de yapmamı istediğini anlamıştım. Elimdeki yarıladığım sigarayı yere bastırarak söndürdükten sonra ayaklanıp yanına geçmiştim.

Ona ne yapacağım der gibi bakarken "Burası" diyerek parmağıyla gösterdiği yeri mor boyayı püskürterek çizdiği sınırı geçmeden dolaştırmaya başlamıştım. Hiç beklemediğim şekilde bunun fazla rahatlatıcı olduğunu farketmiştim. Daha önce hiç denememiş olmam tamamen bir kayıptı hatta.

Bir süre gösterdiği yerleri boyadıktan sonra mora boyanacak kısmın bittiğini söylemiş ve işine devam etmişti. Yavaş yavaş bunun bir kadın olduğunu anlamıştım. Bileklerine çizdiği mavi bağın ne olduğunu ve ne ifade ettiğini sormak istesem de soramamıştım. Cevap vermeyeceğinden emindim. Çünkü biliyordum ki kim ne görüyorsa oydu. Kimin için ne ifade ediyorsa onu düşünmesini istiyordu.

Son dokunuşlarını da yaptıktan sonra geriye çekilerek uzaktan baktıktan sonra bana bakarak sırıtmıştı. Bunu küçülen gözlerinden anlamıştım. Bende aynı şekilde karşılık verirken boyaları kollarına toplayarak yere eğilmiş ve çantaya doldurmaya başlamıştı bile.

Bu yaptığımız birkaç saati sürmüştü ve hava aydınlanmaya başlamıştı. Aslında daha erken bitebilirdi belki ama bunu yaparken oldukça yavaş hareket etmişti.
Birkaç kere sokağın başına ilerleyip bana arkasını vererek yavaş yavaş sigara içmiş olmasının da payı büyüktü ama bundan şikayetçi değildim. Keyif almıştım.

Çantayı omzuna takarak ellerini ceplerine sokup yürümeye başladığında adımlarına ayak uydurarak ona yetişmiştim. Ve bu klip işini konuşmam gerekirken tek kelime etmemiştim. Hatta doğru dürüst cümle bile kurmamıştık. Sanırım konuşmadan anlaşabildiğim tek insandı. Yine de artık konusunu açmalıydım yoksa büyük ihtimal başıma bela alacaktım.

"Bu klip işini tekrar düşünsen?"
Burnunu çekip bana bir bakış attıktan sonra tekrar önüne dönmüştü.
"Niye bu kadar ısrarcısın gerçekten anlam veremiyorum."
"Az zamanımız kaldı."

"İyi de benim dışımda yaptırabileceğiniz insanlar var. Benim anlamadığım benim yapmam konusunda neden bu kadar ısrarcı olduğun?"
Sesli bir nefes bırakarak cevaplamıştım.
"Senin çalışmalarını beğeniyorum çünkü."
Aslında evet klipte arada bir gözükecekti. Çokta önemli değildi ama nedense onun yapmasını istiyordum. Sorduğu sorunun bende bile bir cevabı yokken ona verdiğim cevaptan tatmin olmadığı belliydi.

Dün gece ayrıldığımız yere yaklaştığımızda hâlâ ondan bir cevap bekliyordum. Durup bana döndüğünde beraberinde bende durmuştum.
"Tamam düşüneceğim."
Gülerek "Adamsın" dediğimde aynı şekilde onunda gülüşü kulaklarıma ulaşmıştı.
"Yapacağım demedim düşüneceğim dedim."
Omuz silktim. "Bu da bir şey."

Kafa salladıktan sonra geri geri ilerleyerek görüşürüz dedikten sonra dün girdiği sokağa girerek gözden kaybolmuştu. Bende Ufuk'lara doğru yürümeye devam etmiştim.
Ellerimi ceplerime sokarken bileğime bağladığım bandanayı farkettiğimde sırıtmıştım. Görmemiş olması imkansızdı ama geri istememişti. İstese de vermemek için bin takla atardım sanırım. Beğenmiştim amınakoyayım.

Kapının önüne geldiğimde iki parmağımla ritimli bir şekilde kapıya vurduktan sonra beklemeye başlamıştım. Kısa sürede kapı açıldıktan sonra kendimi içeri atıp salona geçmiştim. Eve girdiğim an yüzüm hemen ısınmıştı. Hava bayağı soğuktu.

Ufuk beni gördükten sonra sırıtarak "Çanta yok" dediğinde göz devirmiştim. Koltuğa geçip otururken sehpada duran chivası açarak kafama diktim. "Konuştun umarım?"
"Evet."
Kafamı kaldırdığımda bana bakıyor olduklarını farkedip tek kaşımı kaldırmıştım.
"Ne dedi lan?"
"Düşünecek."

Heja "E iyi" demiş, Şamil ise "Hızlı düşünse bari" diyerek herkesin göz devirmesine neden olmuştu. Dicle gözlerini ovuşturarak kalkıp "Yatıyorum ben hayatsızlar" diyerek merdivenleri tırmanmaya başlarken herkes yavaş yavaş dağılmaya başlamıştı.
En son sadece Fatih'le Ufuk kaldığında onlar da maç oynamak için televizyonla uğraşırken bende ayaklanıp bahçeye çıkarak salıncağa oturdum.

Ceketimdeki defteri çıkartıp ilk sayfayı açarak gözlerimi dağınık yazıda gezdirdim.

"Gözümün kanlı halini görmemek için aynaya bakmıyorum hiç. Eğer ki kendimle göz göze gelirsem kendimi gözlerimin önünde öldürmekten korkuyorum. Çürümeye başladı ellerim. Sesler duymaya başladım ta ötelerden. Gülüşünün kenarında mezarım var. Ve ölmüşken günlerce uykusuz kimi neden bekledim bilmiyorum. Susun.
Akıl sağlığımı korumakta zorlanıyorum. Ya halledeceğim ya öleceğim.
Bilmiyorum."

İkinci sayfaya geçerken derin bir nefes almış ve okumaya başlamadan önce bir sigara yakmıştım.

"Başımın ağrısı beynimi çatlatacak gibi, öyle yoruldum ki dünya telaşından. Şarkılarım kafamı dağıtmıyor artık, aklımın içinden çıkamıyorum günlerce. Birileri gelip gidiyor odama, görmüyorum kimseyi. Pencerem hep kapalı, ışığa olan nefretim nereden geliyor bilmiyorum. Gözlerim karanlığa alışmış, yazı yazabiliyorum. Ne gördüğüme inanıyorum ne duyduklarıma, kafamın içinde yaşıyorum, her şey orada doğru. Hatalarımı inkar ediyorum, iyi biri olmaya çalıştım diyorum, oysa çabalamadım bile. Kötü bir insan olduğumu kabullenemiyorum, kötü biri gibi davranma çabama rağmen. Kendimden habersiz yürüyorum ben bu yolda, yardıma ihtiyacım yok. Dikenler umrumda değil, alışkınım."

Devam ettim okumaya sırayla sayfaları çevirerek.

"Bazen ellerim titriyor, hiçbir şeyi tutamıyorum. Bazen ellerimi parçalamak istiyorum. Başımı ellerimin arasına alıp kendi kendime söyleniyorum, geçen görse deli der, bilirsin. Üst çekmecemde onlarca ilaç.
Gözlerim kan çanağı,
Ben mi istedim?
Uzanamıyorum hislerime. Unuttum o tokatın sızısını. Halledeceğim dediğime bakma, kibrit çöpüne yetecek gücüm yok. Nefret dolu bakışlarla büyüdüm. Alışacağım ama.
Göreceksin, buna da alışacağım."

Asla beklemediğim şekilde açıktı bu deftere karşı. Sanki aklına ne geliyorsa düşünmeden yazıyordu. İlk defteri açtığımda orta sayfalarda yazdığı şeyden anladığım üzere mantıklı veya mantıksız gözükmesini de umursamıyordu. Birbiriyle alakalı düşüncelerini de alakasız olanları da yazıyordu.

Okudukça kendimi kötü hissediyordum. İzinsiz okuduğum bu defter kısa sürse de vicdanımı sızlatıyordu açıkçası. Ki defterin yokluğunu farkedip her şeyi anladığında gelecek tepkinin de bunda etkisi büyüktü. Düşündükçe bile içim daralıyordu. Yine de herkes uyanana kadar yerimden milim kıpırdamayarak okumaya devam ettim.

JudgmentHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin