Sabahın erken saatlerinde odanın küçük camından içeriye sızan güneşin sarı ışığı, yatakta öylece anadan doğma halleri ile yatan iki aşık bedene vuruyor, onları boyuyordu adeta bir fırçanın tuvali boyaması gibi.
Kraliçe, açtı o ateşi andıran gözlerini. Herkesin bakmaya korktuğu o gözler, şimdi yeni doğmuş bir bebek gibi uyuyan güzel kızın yüzünde geziyordu.
Dün akşam ikisi de arsızca dokunmuştu birbirlerinin bedenlerine. Prenses her ağladığında zevkten, kraliçe tekrar tekrar okşadı saçlarını, öptü dudaklarını.
Kraliçe uyanmasını bekledi prensesin. Ama belli ki çok yorulmuştu. Uyanmıyordu bir türlü. Oturur pozisyona geçti. Yatağın yanındaki sandalyenin üstünde duran sabahlığı aldı.
Kalktı ve üstüne geçirdi. Odanın içinde ki banyoya ilerledi. Güzelce duşunu aldı. Bornozunu giydi ve odaya geri döndü.
Prenses yeni uyanmış tavanı izliyordu. Kendine gelmeye ve olayları hazmetmeye çalışıyordu. Olanlar aklına gelince utanmış ve yorganı başının üstüne kadar çekmişti. Kraliçe onun bu haline tebessüm etmiş sonra ise camın kenarında ki koltuğa bıraktığı giysilerini giymişti.
"Günaydın. Kalkmayacak mısın yataktan?"
Prenses, ona yöneltilen soru ile yorganı birazcık aşağıya indirmiş ve Alarice'e bakmıştı. Siyah ve bordo ağırlıklı giysilerini giymiş, ıslak olmasını umursamadığı saçlarını at kuyruğu toplamış ve belinde ki kemeri sıkarken ona bakıyor olduğunu görmüştü.
"S-sen çıktıktan s-sonra kalkarım."
"Gitmemi mi istiyorsun yani?"
"Öyle demek istemedim sadece..."
"Sadece?"
"Utanıyorum sen burada iken."
Alarice, Belinda'ya uzun uzun baktı. Kızarmış yanakları ve şişmiş dudakları yorgandan ötürü zor gözüküyordu. Sonrasında ise bir şey dememiş, sadece başını sallamış ve odadan çıkmıştı.
Belinda ise 'acaba yanlış bir şey mi dedim' diye düşündü içinden. 'Kötü bir şey mi dedim'. Çok düşünürdü her şeyi Belinda. Bu huyundan vazgeçmesi gerekti.
***
Aaric, tüm tanrı ve tanrıçalar ile yaptığı beşinci toplantı sırasında yeni bir mektup geldiği haberini verdi askerlerden biri.
Hemen mektubu aldılar ve Adem onu açıp okudu. Alarice'in savaş açmasını ve Belinda'yı öldürmesini istemiyorlarsa onunla, Belinda ile Alarice'in evlendirmesini söylüyordu mektup.
Aaric sinirliydi ama kızının hayatı her şeyden daha önemli idi. Eğer hayır derse kızı ölebilir üstüne üstlük bir de savaşa girebilirdi.
Ayrıca kızının gücüne sahip olurdu, eğer Alarice, Belinda'yı öldürürse. Ve işte o zaman kimse onu durdurmazdı.
Nereden çıkmıştı şimdi evlilik? Neden? Aaric asla güvenmiyordu o yılana. Eğer kabul etmezse kızı ölecekti. Ama kabul etse de ölebilirdi.
Tehlikeli bir kadındı Alarice. Aaric, onun elinden kurtarabilir mi kızını bilmiyordu.
Ve en sonunda bir karar aldılar. Mektubu Dante aracılığıyla yolladılar.
***
Coley'i çağıran kraliçe sakindi karşı tarafın aksine. Cevapları her halükarda onun işine gelirdi.
Coley odaya vardığında kapının yanındaki askerlerden biri konuştu.
"Kraliçeyi rahatsız etme!"
Alarice, duyduğu sesle dışarıya baktığı camdan kafasını çevirip kapıdaki Coley'e dikti gözlerini.
"Bırakın gelsin. Ben çağırdım onu. Sizde çıkın dışarıya."
Herkes aynı anda ona itaat etmiş ve odadan çıkmıştı. Coley ise onların tersine tahtın yanına doğru yürümüştü.
"Efendim, beni çağırmışsınız. Buyurunuz. Size nasıl yardımcı olabilirim?"
"Karşı taraf cevap yollamış mı diye sınıra gideceksin. Mektubu almadan gelme."
"Emredersiniz efendim."
Coley hemen selam verip odadan çıkmıştı. Koşa koşa bahçeye inmişti. Atlardan birine atladı. Sınıra doğru sürdü atı hızla.
İçinde bir his vardı onu mutlu eden. Ne olduğunu bilmediği. Çok heyecanlı hissediyordu.
Sınıra vardığında yaklaşık iki saat kadar bekledi. Ardından karşı taraftan bir at sesi duyuldu. Onu gördü. Aşık olduğu adamı.
Dante atından indi sınırdan geçmesi yasaktı. Bu yüzden sınırdan bir adım geride durdu. Coley hemen attan inip sınıra yaklaştı. Ona uzatılan mektubu aldı.
"Meleklerin ve su elementinin tanrısı kral Aaric'in cevabı. Umarım kraliçenizi tatmin eder."
"T- teşekkürler."
Dante tam dönmüş atına ilerliyordu ki Coley ona seslendi.
"Dante. Adınız Dante dimi?"
"Evet? Neden soruyorsunuz? Hatta nereden biliyorsunuz?"
"Düşmanlıktan önce, baloda gördüm sizi. Hatta tanıştık. Siz-siz sanırım unuttunuz."
"Şimdi bakınca aklıma geldi o an. Evet tanışmıştık."
Coley gülümsedi. Onu hatırlamıştı. Coley'i hatırlamıştı. Bu yüzden mutluydu.
"Ama senin de dediğin gibi. Düşman olmadan önce."
Dante atına bindi. Ve tek bir söz etmeden çekip gitti. Coley'in gözleri dolmuştu. Sevdiği adamın çekip gidişini izledi.
Ardından ne zaman aktığını bile hatırlamadığı gözyaşlarını sildi. Arkasına dönüp atına bindi. Saraya vardığında hızla odaya girip kraliçeye tek bir söz söylemeden çıkıp gittiler.
Alarice onun bu haline şaşırdı. Onu hiç böyle görmemişti. Onunla konuşmayı düşündü. Akşama onunla bahçede konuşabilirdi. Şimdi mektubu açmalıydı.
Zarfı açtı. İçindeki kağıdı çıkardı. Okumaya başladı ve işte zafer.
'Bir tarih seç. Hepimiz gelip o düğünü yapacağız...'
______________________________________
Öncelikle geç geldiği için özür dilerim
Performanslarla meşguldum😣
Lütfen oy vermeden geçmeyin ⭐
Yorumlarınızı bekliyorum 🐥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
[ Le Paradis En Enfer ]
General Fiction"Her şey birbirine zıt iken biz birbirimize bağlıyız." "Ama biz birbirimizi öldürürüz." "Önemli değil. Aşkta ölüm çokta önemli değil." (Kisa bolumler) gxg