Kocaman salonun ortasında baygın bir şekilde yatan adamın etrafında dikilmiş ne yapacağını bilemeyen iblisleri ittirip ortaya yaklaşmıştı. Buradaydı. Kanlı canlı karşısındaydı. Uyuyordu şuan ya da baygındı ama en azından buradaydı. Yavaşça diz çöktü yanına. Ellerini korkakça yüzüne koydu baygın adamın.
"B-baba."
Kızıl saçları uzun olduğundan yerlere değiyor hatta bir kısmı yüzünü kapatmış bu yüzden ama şuan umursamıyordu. Yerde yatan adam dışında hiçbir şey onun umurunda değildi şuan . Gözyaşları çoktan akmaya başlamışken biri daha koca salona girmişti.
Belinda, sevgilisini yanında göremeyince yataktan kalkmış ve etrafına bakınmıştı. Ardından koridordan gelen sesleri duymuş ve odadan çıkmıştı. Hizmetlilerden birine ne olduğunu sorduğunda eski kral Duke'un burada olduğunu ve Kraliçe Alarice'in de onun yanına gittiğini öğrenmişti. Koşarak salona varmıştı.
Kalabalığın yapmış olduğu çemberi bozarak yerde yatan bedenin hemen yanında diz çökmüş ağlayan bedeni görmek kalbine hiç iyi gelmemişti. Hemen yanına gitmiş ve ellerini sevgilisinin kollarına atmış ve onu tutmuştu.
Alarice, her seferinde onu büyük bir günahkar yapmaktan kurtaran sevgilisini tanımıştı. Onu öldürmek istemesi, onu izni olmadan öpüp ruh eşi olup olmadığını denemesi, Yasaklı bölgeyi geçerek kızı kaçırması, yasaklı bölgeye onu hapsetmesi ve onu korkutup zor şeyler yaşatması. Hatta onu kaçıranın elinden kurtaramaması da yüce kitapta ' Kim ruh eşini koruyamazsa cezalandırılır' yazması nedeni ile günahkar olmasını sağlardı.
Alarice büyük bir günahkardı. Ama Belinde onun günahlarına bile aşık olabilecek kadar çok seviyordu onu.
Alarice kollarına tutunan ve ona destek vermek isteyen ellere tutunmuş ve hemen Belinda'nın boynuna sarmıştı artık güçsüz olan kollarını.
"Belinda, o yaşıyormuş. Bunca asır yaşıyormuş. Neredeydi peki? Neden gelmedi bana? Neden büyütmedi beni? Neden beni korumadı?"
"Alarice, hadi odamıza gidelim. Babanın da biraz dinlenmesi gerek. Hadi o biraz dinlenirken sende biraz sakinleş."
Alarice mecburdu onun dediği şeylere itaat etmeye. Çünkü haklıydı. Ama bedeni şuan ona çok ağır geliyordu. Hayır, Ağır gelen bedeni değildi. Dağılmış ve hırpalanmış ruhu idi ağır olan. Ve Alarice onu taşıyamıyordu artık. Belinda onun bu halini fark etmiş ve onu kucaklayıp odalarına taşırken hizmetlilerden birine eski kralı bir odaya çıkarıp güzelce ilgilenmeleri ve ayrıca Coley, Dante ve Adolfo'nun kütüphaneye gitmelerini, onun da Alarice uyuyunca yanlarına gideceğini söylemesini istedi.
Odalarına giderken Alarice burnunu Belinda'nın boynuna sürtüyor, kokusu ile ciğerlerini dolduruyor, ağlayıp sakinleşmeye çalışıyordu. Belinda ise onu sımsıkı tutuyor, biri onun alıp götürecekmiş gibi etrafa korkutucu bakışlar atıyordu.
Odalarına geldiklerinde Belinda tek kolu ile Alarice'i tutarken boşta kalan eli ile kapıyı açmıştı. İçeri girdiklerinde hemen kapıyı kapatıp kilitlemişti Belinda. Alarice ile birlikte yatağa girmiş ve o sırtını yatağın başlığına yaslarken sevgilisi ise onun göğüsün de sanki saklanmak istercesine küçülmüştü.
Ne kadar büyük ve güçlü biri olursanız olun, yaşadıklarınız ağır olduğunda kırılma noktası geldiği an un tanesi gibi ufacık olursunuz. Ruhunuz güçlü de olsa, bedeniniz güçlü de olsa, büyük bir bedene de sahip olsanız kırılma noktası sizden her zaman kat ve kat üstündür.
Kişinin yaşadıkları bir başkasını etkilemese de onu çok etkilemiş olabilir. Ve bu durum günümüzde toplumun 'amma abarttın, altı üstü şöyle oldu, buna da bu kadar tepki vermen çok saçma...' ve benzeri tarzda kırıcı şeyler söylemesi ile kişiyi daha da üzer. İşte sorun tam burada başlamakta. Küçümseme. Kişinin yaşadıklarını ve üzüntülerini küçümseme.
Alarice, gerek bedeni olsun gerek kişiliği olsun her zaman güçlü olan biri idi. Çünkü hayat onun için kolay olmamıştı. Bu zorluklarla savaşabilmek için güçlenmesi gerekmişti. Ama babasını tekrar karşısında görmek onun kırılma noktası daha doğrusu artık gücünü kaybetmesine neden olmuştu.
Belinda'yı kaybetmek onu çok etkilemişti. Birde üstüne babasını görmek. Alarice yıkılmıştı. Sallanan o bina, o saray artık yıkılmıştı. Ama korkmuyordu. Çünkü biliyordu. Belinda onu her zaman bir bütün yapardı.
Mırıldanma sırası Belinda'ya geçmiş ve Alarice rahatlasın diye güzel bir şeyler mırıldanmıştı.
"Güzel Alarice'im. Bunca asır bu kadar güçlü durmaya çalışmak seni nede çok yıpratmış. Şimdi diyorum ki iyi ki o acıları çekmişim ve gelişimimi tamamlamışım. Şimdi istediğin kadar güçsüz kalabilirsin. Senin gücün benim. Sen benim, ben seninim güzelim."
_______________________________________
Ballı çöreklerim ben geldim.💛
Hikayenin adını değiştirme kararı aldım. Bu isim daha güzel oldu bence. Anlamı cehennemde ki cennet demek. Fransızcası iyi olan arkadaş 🤝öğrenmek isteyip üşenen ben.
Bu arada 4k olmuş benim minik hikayem. Hepinize teşekkür ederim ballarım. Umuyorum ki hikaye daha çok büyüyecek. 😻
LÜTFEN OY VERMEDEN VE YORUM YAPMADAN GİTME BALLI LOKMAM.💞
↘️⬇️ ↙️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
[ Le Paradis En Enfer ]
General Fiction"Her şey birbirine zıt iken biz birbirimize bağlıyız." "Ama biz birbirimizi öldürürüz." "Önemli değil. Aşkta ölüm çokta önemli değil." (Kisa bolumler) gxg