5-kanat

324 38 0
                                        

Sabahın erken saatlerinde ile kalktı prenses. Oda da tek başına idi. Dün akşamın aksine yalnızdı.

Odada gezdi bakışları. Çok yabancıydı. Ama yabancı olan oda değil kendisiydi. Korkuyordu. Ve artık böğürtlenden nefret ediyordu.

Kapı çaldı önce ardından ise bir yanıt beklemeden içeri girdi kapıyı çalan kimse. İçeri giren Coley'di. Hiçbir yere bakmadan hemen kapının solunda ki koltuğa elindekileri bırakıp çıktı.

Prenses, Coley'in neden hiçbir şeye bakmadan gittiğini anlayamadı. Ses çıkartamamıştı zaten. Korkuyordu ve uykuluydu. Aklında bir soru vardı. Neden buradaydı?

Yatağın tam karşısında duran kapı açıldı. İçeriden üstünde siyah bornozu ile esmer tenli bir kadın çıktı. Kızıl saçları ıslakken bir ton koyu gözüküyordu. Gözleri şuan onun üzerinde olmasa bile kırmızının en vahşi tonunda olan o irisler belli olmayacak şekilde değildi.

Koyu kahve dolabın önüne geçtiğinde üstünde ki bornoz omuzlarından sıyrılıp yere düştü. Prenses utanıp başını çevirdi. Kraliçe, prensesin uyandığının farkındaydı ama ses etmedi. Onunla oynuyordu.

Dün akşam onu odasına çağırmıştı ama kendisi odada değildi. İşi çıkmış ve birkaç toplantıya gitmek zorunda kalmıştı. Oysaki işini bir an önce bitirmek ve gücü almak istiyordu. Aslında onunda anlayamadığı bir durum vardı.

Kraliçe onu ilk gün hemen öldürüp kanından bir kadeh içtiğin de tüm gücü onun olacak ve asıl en güçlü melez o olacaktı. Ama yapamadı. Ne olduğunu bilmiyordu. Ama kızı öldürmedi. Yapamadı daha doğrusu.

Nedeni bilmiyordu ama kalbi acımıştı kızı ağlattığı için. O lanet olası kader şeysi olmamasını umdu sadece. Bu zamana kadar birçok kadın ve erkekle birlikte olmuştu kraliçe. Ama hiçbiri bu prenses kadar güzel ve göz kamaştırıcı gelmemişti. Ona kıyamıyor gibiydi.

Saçmalık! Bu zamana kadar hiç kimseye acımayan soğuk kraliçe şimdi saf bir melek için mi yumuşayacaktı? Düşüncesi bile saçmaydı.

Üstüne geçirdiği siyah iç çamaşırlarından sonra siyah ve üstüne tam oturan deri pantolonu giydi. Üstüne ise transparan siyah bir uzun kollu geçirdi. İçindeki sütyen dantel işlemeliydi. En son üstüne bir ceket aldı. O da siyah. Kızıl saçları azda olsa kurumuştu. Onları taramış, at kuyruğu yapmış ve aynasına yönelmişti.

Aynalı masasının üstünde duran kırmızı ruju aldı ve kendi mora çalan dudaklarına sürdü. Saklamak istiyordu o dudakları. Kimse anlamasın istiyordu. Bir an önce şu lanet şeyden kurtulmak istiyordu.

Kıza döndü kraliçe. Ardından çıplak sırtına baktı. Ona bıraktığı geceliği giymişti prenses. Sonra aklına geldi. Kız ne derlerse yapıyor ne verirlerse yiyor ve ne verirlerse onu giyiyordu. İtaatkar bir kızdı. Gücünü bilse böyle olur muydu acaba?

Kızın bembeyaz teninde ki uyumu bozmayan bembeyaz kanatları küçülmüş ve sırtında küçük bir kısmı kapsıyordu. Yani uyanıktı.

( Eğer kanatlı bir canlı isen uyurken kanatların kaybolur. Uyandığında ise küçülür ve bir ruh gibi olurlar bu sayede onlar sizi rahatsız etmez.)

(Kanatlarını açmak ise sadece kanatların açıldığını düşündüğünde olur. Garip bir durum. Ama güzel.)

Kraliçe en son yatağın yanındaki gizli bölmeden tacını aldı ve başına yerleştirdi. Son kez kıza baktı. Ardından kapıya dönüp odadan çıkış yaptı. Küçük kız ise fark etmeden tekrar uykuya dalmıştı.

______________________________________
Çok geçte olsa ben geldimmmm

Anlayamadığınız ve sormak istediğiniz bir şey olursa lütfen sorunnn

Oylarınızı bekliyorum 🦋

Oy+yorum yapmayı unutmayın 🐥

[ Le Paradis En Enfer ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin