Böğürtlen, gezegenin adının verilmesinde en yardımcı olan şeydi tanrılar ve tanrıçalar için. Gezegende en çok böğürtlen vardı. Ve bu böğürtleni en çok prenses Belinda idi. Belinda, gezegende ki en güzel kızdı. ( Belinda sevimli demektir.)
Onu gören herkes ona aşık olur ama asla bunu açıklamaya cesaret edemezdi. Çünkü kral Aaric, kızını herkesten korumakta ve saklamakta he fikirdi. Fakat kızı yine de dışarı çıkar ve böğürtlen ağaçları arasında gezerdi.
Belinda, çok açık bir ton sarı olan saçlarını hep salık bırakırdı. Meleklerin saçlarının kesilmesi yasaktı. Çünkü saçların masumiyeti temsil edildiği düşünülürdü. Belinda'nın saçları yerleri süpürüyordu.
Gözleri ise annesi gibiydi. Gri. Babası kızının gözlerine baktığında aşkını hatırlardı. Ve saklı saklı ağlardı. Belinda, hem su elementinin prensesi hem de meleklerin kraliçesi olacak veliahttı.
Çok sorumluluğu vardı Belinda'nın. Bir o kadar da eksiği. Annesini hiç hatırlamıyordu zavallı. Kokusunu bile bilmiyordu.
Belinda yine her sabah aynı saatte gittiği böğürtlen bahçesine gitmişti yine o sabahta. Böğürtlen çalılarına baktı ama hiç böğürtlen bulamadı. Üzülmüştü küçük prenses. Sonra aklına geldi. Reçel festivali yaklaşıyordu ve her sene böğürtlen reçeli için böğürtlenler bu bahçeden toplanırdı.
Belinda, ona böğürtlen bırakmadıkları için kızmıştı aslında ama bencillik yapmakta istemedi. Nasıl olsa yarın tüm çalılar böğürtlenle dolacaktı.
Boş çalıların ardından bir ses geldi. Belinda çok meraklı bir kızdı. Aynı annesi gibi. Sesin geldiği yere ilerledi. Taamda şeytan sınırının orda bir dal böğürtlen vardı. Belinda tereddütte bulundu. Yasak bölgeydi orası.
Arkasına baktı ki bakmasıyla şaşırdı. Krallıktan çok uzaklaşmıştı Belinda. O sanıyordu ki hala bahçedeydi. Zavallı kız içinde ki böğürtlen isteğini durduramamış ve böğürtlene uzanmıştı ki kolunu bir yabancı tuttu.
"Avıma düştün güzelim."
***
Aaric, kütüphane de kitap okuyordu. Okumuştu aslında elinde ki kitabı ama olsun. Neden tekrar başlamasın ki biricik eşinin en sevdiği kitaba. Belki bin kere okumuştu hatta ezberlemişti. Ama ona yetmiyordu.
Aaric çok ağlamıştı. Hatta gezegende ki sular onun yüzünden agresifleşmiş ve seller olmuştu bazı yerlerde. Bazı yerlerde ise kuraklık olmuştu. Baş tanrı Adam, ona kendisine gelmesini ve bu halta son vermesi gerektiğini söylemişti.
Adam da üzülmüştü tabi. Çok iyi biriydi Alanis. Çok severdi Adam onu. Ama kendine gelmek ve gezegeni yönetmek zorundaydı.
Aaric, kitabın kapağını yavaşça kapadı ve oturduğu koltuğun sağında ki sehpanın üzerine koydu. Çok yorulmuş hissediyordu. Çok mutsuz hissediyordu. Ama gülmek zorundaydı. O artık hem bir element tanrısı hem de meleklerin kralıydı.
Ayağa kalktı. Kızının yanına gitmek için kütüphaneden çıktı. Sarayın uzun koridorunda yürüdü. Tam bahçeye çıkıyordu ki askerlerden biri yanına geldi. Eskiden askerler sınırlı olurdu. Çünkü savaş olmazdı. Ama şimdi tüm melekler savaş eğitimi almak zorundaydı.
Asker soluk soluğa kralın yanına geldiğinde kral endişelendi. Asker sonunda konuşacak hale geldiğinde ise bu sefer korkudan titredi.
"Efendim bir sorunumuz var."
Kral anlamıştı zaten kötü bir şey olduğunu ama belli etmek istemedi.
"Sorun nedir?"
Asker korkuyla karışık kesik kesik nefes aldı ve cevabını verdi.
"Belinda, efendim. Belinda şeytan sınırını geçmiş."
------------------------
Ah be Belinda. Fazla merak zehirdir bilmez misin?
Lütfen oy vermeyi unutmayın. Yorumlarınızı da bekliyorum.🦋✨
ŞİMDİ OKUDUĞUN
[ Le Paradis En Enfer ]
General Fiction"Her şey birbirine zıt iken biz birbirimize bağlıyız." "Ama biz birbirimizi öldürürüz." "Önemli değil. Aşkta ölüm çokta önemli değil." (Kisa bolumler) gxg