-İkilinin aşk yaptığı gece-
Kraliçe, belinden kavradığı prensesi hafif zıplatıp kucağına aldı. İradelerini kaybetmek aslında ikisinin yapmak istediklerini kolayca yapmalarına yardım etmişti.
Prensesin sırtı yatağa kavuştuğunda dudakları kraliçenin dudaklarından yine de ayrılmamıştı. Derin öpüşme gittikçe vahşileşiyor ve ısırıklar da devreye giriyordu.
Prenses, ağzında hissettiği metalik tat ile yüzünü buruşturdu. Kraliçe çok sert ısırmıştı prensesin dudağını. Ama yüzünü buruşturan prensesin aksine kraliçenin hoşuna gitmişti kanın tadı.
Kadeh ile içmeyi planladığı kanı dudağından onu öperken içiyordu. Ama bu kan ona yetersizdi. Daha fazlası gerekti ona.
Kraliçenin kemikli elleri rahat durmamış ve prensesin elbisesinin kuşağına gitmişti. ikisi de aslında korkuyordu. Ruh eşi olmaktan.
Kuşağı söktüğünde yere atmış ve ardından elbisenin sırt kısmında ki ipleri çözmüştü. Prenses korksa da ne kendini ne de kraliçeyi durdurabiliyordu.
İpler tamamen söküldüğünde kraliçe ellerini prensesin omuzlarına çıkarmış ve elbiseyi omuzlarından hafifçe aşağıya çekmiş ardından çıplak kalan omuzlarına dudaklarını bastırmıştı. Prenses sessizce inliyor ve gözlerini sımsıkı kapatıyordu.
Kraliçenin dudakları aşağı indikçe elbiseyi de elleri biraz daha aşağıya çekiyordu. Prensesin neredeyse tüm üst gövdesini öpmüş ve dokunmuştu.
Prenses ise sessizce ağlamaya ve arada inlemeye devam ediyordu. Kraliçenin bakışları prensesin açıkta kalan göğüslerinden gözlerine çıktığın da içinde bir acı oluştu. Hem de çok büyük bir acı.
"Neden ağlıyorsun?"
Prenses kraliçeye bakamıyordu. Korkuyordu. Ayrıca hem korkudan hem de zevkten ağlıyordu ama bunu ona söylemekten de korkuyordu. Küçük bir çocuk gibiydi.
"B-ben... Özür dilerim. K-korkuyorum biraz."
Kraliçenin içindeki acı artmaya başladığında durdu. Acı o kadar kuvvetliydi ki kraliçe kendini kontrol edemeden konuşmaya başlayacaktı. Prensesin yanağına koydu elini. Baş parmağı ile sildi göz yaşlarını. Tekrar öptü dudaklarını ama bu sefer daha masum bir öpücüktü bu.
"Korkma. Her şeyden şuan vazgeçtim. Ve hiçbir şey, sen dışında, umurumda değil güzelim. Artık sadece sen ve ben olalım. Ben özür dilerim."
Kraliçe her sözünde samimiydi. O gözyaşlarını görmek ona öyle bir etki ediyordu ki kendinden, benliğinden uzaklaşıyordu. Başkasına dönüyor gibi. Gerçekten de vazgeçmişti. İstemiyordu gücü. Ama yine de intikam yemini vardı. Ne yapacaktı şimdi. Belki de sadece babasını öldürse çokta sorun olmazdı. Sonuçta mühürlü olduğu eşi ondan ayrılamazdı artık.
Prenses ise kraliçe her şeyden vazgeçtim derken neyden bahsettiğini anlayamamıştı. Ama ona sormamıştı da. Kurcalamamış ve susmuştu.
Kızın elbisesini ve iç çamaşırlarını çıkartıp yatağa, yorganın altına sokmuştu onu. Ardından kendisini de aynı şekilde soyduktan sonra yorganın altına girmişti.
Başta sadece uyumak istiyordu ama kızın vücudunu görünce kendini dizginleyemedi.
***
-Coley ve prensesin kütüphane de olduğu gün-Coley elini rafta gezdirirken bilerek oraya koyduğu kitapta elini durdurdu.
"Kapağı ilgi çekici ha? Ne dersin? Bakalım mı?"
Prenses onu başıyla onaylamış ve kitabı eline almıştı. Coley bu durumdan rahatsızdı. İstemiyordu kızı kandırmak. Ama zorundaydı.
Prenses eline aldığı sahte güç kitabı ile bir masaya geçip oturdu. Sayfaları karıştırırken işaretlenmiş sayfada durdu.
Burada melezler ile ilgili bilgiler vardı. Tam o sırada Coley kitabı elinden almıştı. Coley tam prenses kitabı elinden aldığında aslında ona sahte olanı değil de gerçek güç kitabını verdiğini fark etmiş ve elinden almak için harekete geçmişti.
"Neden aldın onu? Merak etmiştim. Benim gücüm ile ilgili bir şey yazıyordu. Bilmediğim şeyler gördüm. Okumak istiyorum. Öğrenmem gerek."
Coley hızlıca bir yalan bulmuş ve söylemişti.
"Bu kitap yanlış bilgi veriyor. Yalan yanlış şeylere boşuna inanma diye aldım elinden."
Prenses ona inanıp birde üstüne teşekkür etmişti. Coley bu sefer sahte kitabı vereceği sırada içeri bir asker girmiş ve Coley'i çağırmıştı.
Prenses ise ona gitmesini ve kendisinin de zaten yorulduğunu, odasına gideceğini söylemiş ve Coley'i ikna etmişti. Birlikte kütüphaneden çıkmışlardı. Tam o sırada başka bir asker prensesi görmüş ve onu durdurup kraliçenin onu bu akşam kendi odasına çağırdığını söylemişti.
***
Kraliçe, Coley'in kıza kitabı okutamadığını öğrenince bir güzel hıncını ona vurarak çıkarmıştı. Her yeri moraran iblis binlerce kez özür dilemiş ve en sonunda gitmesine izin verilmişti.
Coley odasında gittiğinde ağlamış ve acıyan bedenine rağmen yatağa yavaşça yatmıştı. Ardından yatağın yanındaki çekmecenin üstünde duran fotoğrafı eline almıştı.
Ruh eşinin fotoğrafıydı. Bir melek. Dante. Meleklerin ve su elementinin tanrısı ve kralı Aaric'in sağ kolu. Coley'in imkansızı. Coley, şeytanlar ve melekler tekrar düşman olmadan önce geçtiği karşı tarafın topraklarında onu gülerken görmüştü.
O an onu fotoğraf çekmişti. Ama Dante onu fotoğraf çekerken yakalamış ve göz kırpmıştı. Ve iste o an ona aşık olmuştu. Ruh eşi olduğunu ise bir büyücü tarafından öğrenmişti.
Coley gerçekten imkansıza aşıktı. Coley onu belki de hiç sevmeyecek hatta öldürecek kişiye aşık olmuştu...
----------------------------------------------------------
Ah Coley... Üzümlü kekim...🐿️Geç geldiği için özür dilerim lanet olası edebiyat performans ödevini bitirmek için baya bir uğraştım. Ve ayrıca az oy gelmesi ve yorum yapılmaması fazlası ile moralimi bozdu ve isteğimi kaçırdı.🌩️
Ama yine de okuyan ve oylayanlar için bölümü atıyorum. Lütfen yorumlar yazın ve oylamayı unutmayın 🐥
Oy+yorum unutmayın canlar 🦋✨
ŞİMDİ OKUDUĞUN
[ Le Paradis En Enfer ]
General Fiction"Her şey birbirine zıt iken biz birbirimize bağlıyız." "Ama biz birbirimizi öldürürüz." "Önemli değil. Aşkta ölüm çokta önemli değil." (Kisa bolumler) gxg