MARAN
BÖLÜM – 4
''KORUYUCU MELEK.''
''Duvarı yıkmaya gücüm yetmiyorsa kendimi parçalayacak değilim elbette. Ama önümde duvar var diye boyun eğmeyi de kabullenmem.''
-Dostoyevski
-''Gözlerimi üzerime dökülen ıslaklıkla sıçrayarak açtım. Gözlerimi birkaç kez kırpıştırdıktan sonra etrafı odakladım ve bana doğru eğilen orta yaşlardaki adamı gördüm. Kaşlarımı çatarak ona baktığımda gülümsedi ve önüme düşen saçımı arkama attı. Bir sandalyede, ellerim arkadan bağlı bir şekilde oturuyordum. Derin bir nefes alıp verdikten sonra loş bir depoda olduğumuzu fark ettim. Orta yaşlı adamın yanında iki tane siyah takım elbiseli adam duruyordu. Gülümseyerek arkama yaslandım ve gözlerimi kısarak ona baktım. Boyu fazla uzun değildi, topukluyla onun boyuna erişeceğime emindim. Sıskaydı, yüz kemikleri zayıflıktan daha belirgindi. Kirli bir sakalı vardı, kahverengi gözleri ve koyu kahverengi saçları vardı. Saçlarının arasına birkaç tel beyaz saç karışmıştı. Bu tavrıma karşılık ellerini cebine koyarak bana doğru eğildi ve sırıtarak ''Keyfin iyi mi?''diye sordu. Başımı onayla salladım, ''Evimde gibiyim.''
''Bak sen şu küçük kıza,'' dedi doğrularak. ''Seninle işimiz var desene.'' Başımla onayladım ve gülerek yaslandığım yerden doğruldum. ''Beni niye getirdiniz buraya, tilki sen misin yoksa?''
Dilini şaklattı. ''Tilki orospu çocuğunun tekidir. Biz de onun peşindeyiz zaten, sen bize yardım edeceksin.'' Dudağımı büzerek kaşlarımı kaldırdım. Ciddiydi. Tanrı aşkına ben tilkiyi bilsem ilk önce annemin yerini öğrenirdim ne salak herifti bunlar? ''Tilki'nin kim olduğunu bilsem ilk ben kuyruğuna basacağım. Yanlış kişidesiniz.''
''Tilki senin peşinde, seninle ilgileniyor. Büyükbaba'ya seni teslim etmesi gerekirdi, ama etmedi. Tilki'yi tanıyorsun, sadece kim olduğunu bilmiyorsun.'' Gözlerimi kısarak ona baktım ve omuz silktim. ''Kim olduğunu bilmiyorsam ne haltıma buradayım şu an? İstesem sizi yere serecek potansiyelimin olduğunu hepiniz de çok iyi biliyorsunuz, ne diye getirdiniz beni buraya? Ölmek mi istiyorsunuz!''
Adam gülerek etrafımda yürüdü ve arkama geçerek kulağıma doğru eğildi. ''Tilki senin elimizde olduğunu biliyor, onu bekliyoruz. Bakalım sana görünme riskini alabilecek mi?'' Başımı ona doğru çevirerek ''Geleceğini nereden biliyorsunuz?'' diye sordum. Adam başını iki yana sallayarak arkamdan ayrıldı ve deponun kapısına doğru yürümeye başladı. Kapı gürültülü bir şekilde açıldı ve içeriye ışık sızdı, daha sonra tekrar gürültülü bir şekilde kapandı. Karşımdaki iki adama bakarak gülümsedi ve bacak bacağa atarak ''Biraz eğlenelim mi?'' diye sordum. Adam kaşlarını çatarak bana baktığında ''Yaklaşsana.'' Diye fısıldadım. Adam yanındaki adama anlamsızca baktığında gözlerimi devirdim. ''E hadi ama, sizi mi bekleyeceğim?'' adamlardan bir tanesi kaşlarını çatarak bana baktı fakat irdelemeden de bana yaklaştı. Gülümsedim. Hızlıca kasığına tekme attığımda dizinin üstüne çöktü, ben de hızlıca ayağa kalkarak kafasına da bir tekme savurdum. Bana doğru gelen adama arkamı dönerek hızlıca kafa attıktan sonra ayağının üstüne sandalyeyle oturdum ve hızlıca geriye ittirdim. Adam yere düşerken ben de etrafımda dönüp adamın üstüne doğru bıraktım kendimi. Tahta sandalye gürültülü bir şekilde kırıldığında ayağa kalkarak bileklerimi ovaladım. Önüme gelen saçları geriye ittirerek adamın belindeki silahları aldım ve hızlı adımlarla kapıya doğru yürüdüm. Kapıya yaslanarak silahları ayarladım ve içinin dolu olduğundan emin oldum. Bir süre dışarıyı dinledikten sonra kapıya tekme atarak açtım, ilk önce sağa sonra sola bakarak etrafı gözlerimle taradıktan sonra bana arkası dönük bir şekilde telefonla konuşan orta yaşlı adam arkasını panikle döndü. ''Verdiğim rahatsızlıktan dolayı kusuruma bakmayın fakat beklemekten fazla hoşlanan bir birey değilim. Tilki bey sizi hastaneye götürmek için mutlaka gelecektir, fakat benim toplantım sizin yüzünüzden yarım kaldı.'' Adama hızlıca tekme atarak silahın arkasını kafasına geçirdiğimde yere yığıldı. Silahları çizmelerimin arasına sıkıştırdıktan sonra etrafta araba aradım ve gözlerim çok geçmeden siyah bir jeep buldu. Koşarak ona doğru gittim ve kapısının açık olduğunu görerek hızlıca sürücü koltuğuna oturdum. Anahtarlar kontaktaydı, bu gün şansıma şükretmeliydim. Gaza köklenip depodan uzaklaştım. Çok sürmeden şehir merkezine indim ve otele girdim. Lobideki kıza dönerek ''Hale hemen odama gelsin, eşyalarım şirkette. Masanın üstündeki kırmızı zarfı da getirsin, acil.'' Diye emir verdim ve hızlı adımlarla asansöre bindim. Makyajım gözlerimin altına akmıştı, saçlarım ve üstüm ıslanmıştı. Öfkeyle gözlerimi kapatıp açtıktan sonra odama ilerledim. Üstümdekileri sertçe çıkarttım ve banyoya fırlattım. Yukarıdan bağlı saçımı çözerek iç çamaşırlarımın üstüne bir sabahlık geçirdim ve bir adet viski bardağı bularak içine dondurucudan çıkarttığım buzları koydum. Viski şişesini açarak bardağa doldurduktan sonra kapının açılma sesiyle başımı o yöne çevirdim. İçeri telaşla giren Hale'ye bakarak ''Telefonumu ver, hemen!'' diye bağırdım. Kapıyı kapatarak çantadan telefonu bana doğru uzattı. Telefonumu elime alarak şirketteki personeli aradım. ''Hakan ne iş yapıyorsan derhal bırak ve bana şirketteki çalışanların özgeçmişlerini bir saate kadar yolla. Hale'ye de yolla hepsine tek tek bakacak, eğer bir kişi o listede olmazsa muhasebeden çıkışını alırsın.'' Telefonu hızlıca kapattıktan sonra elimdeki bardağı kafama diktim ve koltuğa oturdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARAN ZEHRİMAR (18+)
Teen FictionHer şey duygusuz bir kadının, intikam için ant içtiği yolda başladı. Ona sıkılan kurşunlar, bir yerlerde içten içe ona aşık bir adamın göğsüne saplandı. Çocukluğundan beri bu duygusuz kadından ve annesinden intikam almak isteyen adamın her gece kul...