•Bölüm 38

12.7K 875 132
                                    

"Bugün mü serbest kalacaktı onlar ya? Biraz daha tutsaydık. Elim hâlâ sargılıyken salmak hiç içimden gelmiyor vallahi." Ertuğrul abiye kıkırdayıp elimdeki karton su bardağını çöpe attım. "Daha önce de dediğim gibi abi, Serhat'ın bu konuda bir suçu yoktu ve Orhan da bunu anladı." birkaç saniyeliğine duraksadım. "Yani, umarım anlamıştır."

Abartılı bir şekilde "Peh!" dedi yüksek sesle Ertuğrul abi. "Orhan herhangi bir şeyi anlayacak da biz de göreceğiz..."

"İkna olmuş gibi görünüyordu en son. Ama ben bir gidip bakacağım yine de onlar serbest kalmadan önce."

"Sen bu elemanlara biraz taktın mı bana mı öyle geliyor?" Ertuğrul abinin kaşlarını çatarak sorduğu soru üzerine tıslarcasına güldü Kenan. "Biraz mı? Biraz değil fazlasıyla. Sebebi de var da ben sana sonra anlatırım abi. Güleriz birlikte."

Kaşlarım havalanırken ekip odasının girişine baktım. Odada sadece Ertuğrul abi, Bade abla, ben ve Kenan vardık. Ertuğrul abi onun bir hışım ekip odasından çıktığı gün onunla uzun bir konuşma gerçekleştirdiğini söylemişti. Anladığım kadarıyla arada sırada yine yokluyordu da. Sergilediği ilk tavra nazaran bu konuda daha anlayışlıymış gibi gözükse de bize -ikimizin arasında olan şeye- hâlâ tamamen ısınmış sayılmazdı. Yine de en azından daha ılımlı görünüyordu.

Kenan'ın ağzına eğerek son dediğini tekrarladığımda Bade ablanın vallahi ben gülmedim Allahım bu piç güldürdü gülüşü de dahil olmak üzere herkes sırıtmıştı.

Odadaki herkesin bizi biliyor olması tabii ki böyle bir şeyi yapabilmemin yegane sebebiydi çünkü üstüm olan ve şubede soğuk duvar lakabıyla nam salmış birinin ağzına eğmem bizim ekipçe bile normal karşılanmazdı.

"Neyse ben bakmaya gidiyorum şunlara." dedim Orhan ve kavgalılarını kast ederek. "Geliyor musun?" diye ekledim ayaklanırken Kenan'a hitaben.

"El mecbur." elleriyle masadan destek alıp kalkarken kaşlarımı çattım abartılı biçimde. "El mecbur derken?"

"Aşağı inerken tartışalım mı bunu Baran, haydi." dedi gözüyle Bade ablayı işaret edip. Gözlerimi devirsem de bir şey söylemeden yürüdüm kapıya doğru. Peşimden o da gelmiş, aşağıya inen merdivenlere doğru yürümeye başlamıştık. "Ee el mecbur derken?" göğsümde kavuşturduğum kollarıma baktığında gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. "Kötü bir anlamda söylemedim. Şöyle gözlerimin içine bakarak yaptıramayacağın hiçbir şey yok zaten. Onu kast ettim." gözlerimin içine bakarak söylediği cümleyle yüzümdeki ifade yumuşadı. Zira göğsümün içine bu denli bir sıcaklık yayılmışken doğal olanı buydu.

Yine de biraz trip atmakta bir sakınca görmüyordum.

"He onu kast ettin yani?"

Koridordan dönüp nezarethaneye geldiğimizde burada görevli olan polis memuru henüz gelmemişti. Sekiz adamın ise hepsi uyuyordu, Serhat hariç.

Gözünü dikip de baktığı yerle gözlerimi buluşturunca derince yutkundum. Ortada oldukça bariz bir durum vardı ve bunu tek gören bendim. "Çocuk oturmuş uyuyan sevgilisini izliyor. Sen hâlâ uyu Kenan bey." diye çıkıştığımda dudaklarını yaladı yüzündeki hafif gülümsemeyle.

"Seni sen uyuduktan sonra bir saat izlediğimi bilmesen de olur Baran." ben söylediği şeyde takılı kalırken ekledi. "Ayrıca isterlerse deli divane aşık olsunlar birbirlerine, bir ilişki yaşadıklarını nereden biliyorsun? Kolay mı o öyle o kadar? Bu insanların yaşam tarzları az çok belli. Mahallelerinin dışına çıkmamış, okumamış tipler. Haydi diyelim kendilerine itiraf ettiler bir şekilde, karşılarındakine itiraf etmeleri o kadar kolay mı?"

Anons | DÜZENLENİYORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin