"Sen ciddi misin?!" telefonu uzaklaştırmama sebebiyet verecek derecede bağıran arkadaşıma karşılık yüzümü ekşittim. "Bir yerimden uyduracak hâlim yok herhalde böyle bir şeyi Can." dedim son on beş dakikadır da olduğu gibi tatsız bir ses tonuyla.
"Oğlum...Yani şok oldum böyle bir şeye ne denir ki? O kadar sayıp sövdük lan biz! Sen her acaba başka bir şey mi var dediğinde boşuna mı saatlerce çene yordum yani?" dediğinde gözlerimi devirdim.
"Lan Baran, Kenan mevzusunu bir köşeye bırak da...Bu şerefsiz herif senin evine girmiş. Düpedüz suç oğlum bu, bir şeyler yapacaksın değil mi?"
"Can adamı gidip boğazlamamak için direkt telefona yapışıp seni aradım zaten. Beni sakinleştirmen içi- dediğimde araya girdi.
"Yok yok şimdi sen derin derin nefes alıp veriyorsun. Ben de bilet bakıyorum kendime hemen. Özlemiştim zaten İstanbul'u." benimse onu pek dinlediğim söylenemezdi.
"Adam resmen evime girmiş Can inanabiliyor musun? Hatta sadece girmekle de kalmamış." cümlemin sonuna doğru titreyen çeneme söverek alt dudağımı dişledim. Can'ı arayana kadar ağlamamak için büyük bir çaba sarf etmiştim ama yine gözlerim dolmaya başlamıştı işte. Ellerimi sinirle saçlarıma daldırdım.
"Ben bu kadar ağlak değildim ne oluyor amına koyayım ya." yüzümü ellerimin arasına gömüp gözlerimi kapattığımda Can'ın sesini belli belirsiz duyabiliyordum artık. Kafamın içinde dönüp duran düşüncelerle başa çıkamıyordum.
"Can ben seni sonra arayayım mı?" diyip alelacele kapattım görüntülü aramayı. Televizyon ünitesine doğru yürüyüp ablamla çıktığımız son tatilimizde Şirince'den aldığımız şaraplardan birini geçirdim elime. Bu gecenin uzun olacağı o çocuk kapıdan çıktığı andan itibaren yazılmıştı.
-"Günaydın." zar zor açmayı başarabildiğim gözlerimi ovuşturdum, daha önceki altı seferde de olduğu gibi.
"Günaydın!" dedi coşkulu bir biçimde Ertuğrul abi. Kafasını bana çevirip gözleri gözlerimi bulduğundaysa yüzündeki gülümseme şaşkınlıkla dondu.
"Yuh! Bu hâlin ne lan senin?" elini havaya doğrultup yüksek sesle söylediği cümleyle yüzümü buruşturdum. "Dün arkadaşlarla biraz kafa dağıttık saatin çok geç olduğunu da fark etmemişiz." diye uydurdum o an aklıma gelen ilk şeyi.
"Görüyoruz onu." derken başını salladı. "Bayağı kafa dağıtmışsınız. Pek kafan kalmış gibi de görünmüyor hatta." Ertuğrul abinin endişeli sesi Bade ablanın tiz sesiyle bölündü. "Kaç yaşında çocuk Ertuğrul rahat bırak." dedi kızarcasına.
"Aynen katılıyorum. Ama sadece çocuk kısmına." dedi 'çocuk' kelimesine vurgu yaparken. "Hiç havamda değilim Ertuğrul abi bugün." dedim her zerresinden yorgunluk akan ses tonumla.
"Ha bu şey demek oluyor herhalde. Bugün ilişme hiç abi, rahat bırak beni abi."
...Aslına bakılırsa ilkiydi ama Akif amirden ayırmadığım hatta belki de daha çok değer verdiğim bu adama bunu tabii ki söyleyemezdim. "Öyle değil de-
Ertuğrul abi "Tamam tamam. Şaka yapıyorum." diyerek cümlesini bitirdiğinde, odaya girdiğimden beri bakmamak için büyük çaba sarf ettiğim tarafa baktım yutkunarak.
Kafasını benden taraf çevirdiğini görünce hemen kafamı öne eğdim. Aptallığım yüzünden görmezden geldiğim gözlerindeki kırkınlıkla baş edemeyecek kadar kendime kızgındım."Neyse. Ben de hazır Mehmet hariç herkes buradayken söyleyeyim. Meltem yengenizle beraber yarın akşam hepinizi bizim evde yemeğe bekliyoruz." Esma heyecanla el çırparken az daha oturduğu sandalyeden düşecekti. "Bayılırım Meltem yengenin yemeklerine! Saat kaçta gelelim Ertuğrul abi?" Ertuğrul abi kapıya kısa bir bakış attı. "Valla istediğiniz zaman buyrun gelin. 7.30, 8.00..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anons | DÜZENLENİYOR
Romansa| Tamamlandı | Bir komiser ve komiser yardımcısının hikayesi. (BoyxBoy bir hikayedir.) #gaylove 1- 121020🏳️🌈 #loveislove 1-240121🏳️🌈 #bxb 2- 060521🏳️🌈