Pera Arslan
"Ben okulu arayıp ailevi bir sorun olduğunu söyledim, gitmek zorunda değil."
Masal uykulu şekilde başını salladı. "Tek kalabilir ama bugün, Toprak kontrole gidecek, ben de bugün Çağın'ı yolcu edeceğim. İkimizden biriyle götürmeye çalışırız."
"Sizinle gelmezse onu benim işyerine bırakın, ben onu oyalarım." Plan yaptım kafamda, dün geceyi düşünürken.
"Tamamdır, git hadi bekletme Çakır'ı." Deyip kapının önüne itti beni, Masal Yıldız. Ciğerlerimi temiz havayla doldurdum, olaylı bir hafta sonu sonrasında uzun bir gün başlıyordu ve kafam hiç olmadığı kadar doluydu.
Basamakları teker teker indim, bugün bir farklı hissediyordum. Kötü ve umutsuz. Aslında böyle hissetmemem gerekiyordu ama kalbimde bir yerde, kötü bir şeyler olacağını hissediyordum. Kapımızın önündeki yakışıklı adam bütün kötü düşüncelerimi uzaklaştırdı bir anda. Sırtını arabasının kapısına yaslamış, üzerindeki nadir gördüğüm gri takımıyla, nefesimi kesmişti.
"Uyuyan güzel, neredesin?" Ben ona doğru yürürken o kollarını açmıştı bile.
"Buradayım!" Dedim ona, kollarının arasına yerleşirken cilveli bir şekilde. Bu cevabıma gülümsedi ve devam etti. "Bir de buradasın, bak." Kendi kalbini işaret etti, oyuncu Poyraz olarak uyanmıştı, dün gece iyi uyumuş gibi görünüyordu. Böyle basit ve bebeksi şeylerle bile mutlu edebiliyordu beni.
"Bugünkü planın nedir hayatım?" Planlarımı sordu beni arabaya sokarak. Bana hayatım mı demişti? Hayatım kadar güzel bir hitap var mıydı? Kıkırdadım ister istemez, bütün negatifliğimi alıp götürürdü bu adam, eğer böyle davranmaya devam ederse. "İşe gidip çizimlerimi yapmak."
"Peki şuna ne dersin, birlikte evime geçelim. Sen çizimlerini yaparsın ben de işlerimi, sonra birbirimizin keyfini çıkarırız?" Heyecanlı bir tavırla kullanıyordu arabayı, parmakları direksiyonda oynuyordu. Ona nasıl hayır diyebilirdim ki? Ama demeliydim. "Ofisi çok boşladım, dosyamda kötü gözükecek..."
"Şirketinin sahibinin şirketinin sahibi olduğumdan, şu an seni tam puan ile gönderebilirim bile Pera."
"Ben de bunu isterim zaten Poyraz. Bakıyorum da beni ne kadar iyi tanımışsın..." Ellerimi göğsümde birleştirdim. Ellerimi ayırıp birini tuttu ve dudaklarına götürdü. "Hayatımın sahibinin aslında hayatımı beğenmemesi çok ironi içeren bir çelişki ama buna alışabilirim." Parmaklarımı öperken gülüyordu dudakları.
"Parayı severim ama makul olanını, yine de çok ısrar ediyorsan bana bir sahil ya da bir ilçe alabilirsin?" Diyerek göz devirdim, umarım dediğimi ciddiye almazdı.
"Bana gidiyoruz değil mi?" Sordu ama fark ettiğim gibi kendi rezidansına yola çıkmıştı bile, cevabım pek önemli değildi.
"Hayır, tabi ki de iş yerimize." Dediğim an bana şaşkın bir bakış attı. Ciddi durmaya çalıştım ama kendimi tutamadım. Ben haykırırken yan yan bakıyordu. "Dalganı geç bakalım. Bende evde geçeceğim dalga..." Hala gülüyordum, ona gülmek rahatlatıyordu beni.
"Şimdi seç bakalım, hamburger mi pizza mı yoksa ben mi?" Elinde bir telefonla Poyraz Çakır belirmişti gözümün önünde. Evine ulaştığımızda direkt çalışma odasına girmişti ve ben de yatak odasındaki masada çalışmaya karar vermiştim. Akıl sağlığımızı ve dikkatimizi korumak adına, işlerimizi bitirip vakit geçirmeyi önermiştik birbirimize. Şimdi, önümdeki üçüncü binanın son rötuşlarını yaparken içeri üstsüz bir Poyraz Çakır girince, dikkatim ister istemez dağılmıştı. Üzerinde düşünme şansım olmamıştı ilk birlikteliğimizi ama o muhteşem anı tekrarlamak istiyordum her onu gördüğümde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dört Renk Tek Ton (DÖRT RENK SERİSİ 1)
RomanceOnlar dört farklı renkti, ama tonları aynıydı. Sevecekleri kişileri de renklerine uygun seçmelilerdi. "Benimle evlenmek isteyen bir adam, aceleci bir genç, tanımak için can attığım bir yabancı, yasaklanmış bir romandı Poyraz Çakır." 2. Kitap Dört R...