Pera Arslan
Dün mahvettiğimiz çizimi aklımda tekrar tekrar canlandırmaya çalışıyordum ama asla başaramıyordum. Aklım, sabah kolları arasında uyandığım adamdaydı. Uyuyor numarası yapıp onu giyinirken izlemem ve sonrasında bunu bilerek yaptığımı fark etmesi dahil her şey cennetten çıkmaydı. Onun sesini duyma isteğiyle telefonuma uzandım ve telefonuma yağmış bir bildirim yağmuruyla karşılaştım.
Hastaneden şahsi doktorumla ile çıktık, evde buluşalım, akşam yemeği yapacağız, Poyraz'ı da getir!
Bir adet bilgilendirici Deniz Öztürk mesajı ve iki tane Poyraz Çakır araması vardı. Önce Poyraz'a geri dönmeye karar verdim. Telefon iki kez çaldı ama karşıda cevaplayan biri yoktu. Telefon kendiliğinden kapanmak üzereyken bir erkek sesi kulaklarıma doldu. "Merhaba Arslan Hanım, üzgünüm, Poyraz Bey çok kritik bir toplantıda o yüzden aramanızı cevaplayamamakta..." Adam, sözünü bitiremeden hat karıştı ve Poyraz'ın o kadife sesinden kendi adımı duydum. "Pera?" Söyleyiş şeklini duyduğum an, gülümsememe engel olamadım. "Poyraz, toplantıdaymışsın, sonra arayayım ben." "Hayır, saçmalama, ara verebilirim senin için, sen niye telefonlarına bakmıyorsun?" Hem rahat hem resmi olmayı nasıl başarıyordu bu adam...
"Çünkü çalışıyordum, Çakır Bey." Elimden geldiğince sessiz konuşmaya çalışıyordum, çevredekilerin anlamasını istemiyordum.
"Tamamdır. Eğer iyiysen ben de iyiyim, çıkacak mısın hemen?" Saate baktığını hissettiğim bir tonda konuştu. Cümlesi içimi gıdıklamıştı.
"Evet. Sen de müsait olduğun taktirde bizim evde yemeğe davetlisin. Toprak hastaneden çıkıyor ve doktoruyla gelecekler, orada olmanı isterim, işin varsa sen bilirsin tabi ki de belki biraz uğrar dönersin işe."
"Beni çağırıyorsan, tabi ki de geleceğim Pera. Nefes almaya çalış lütfen. Şu an suni teneffüse yetişmem zaman alır."
Dudakları aklıma geldi ve hemen kovdum onları. Hatırlayıp yeni baştan yapmam gereken çizim vardı. "Tamamdır, patron. Geldiğinde görüşürüz."
Sonunda eve girdiğimde Toprak ve doktoru karşı koltukta oturuyordu, ayrıca Toprak'ın ayağı doktorun dizinde duruyordu. Kapıyı kapadığımda geldiğimi anlayıp bana döndüler, ikisi de gülümsedi. Toprak'ın yanakları kızarmış, yüzüne bir renk gelmişti. Bir de hastane insanı soldurur diyorlardı. Yanına yaklaştım ve sağlıklı olmasına şükredercesine sarıldım ona. "Daha iyisin değil mi?"
"Baya iyiyim, sadece şu ayağı saymazsak, üstüne basmak zor ama bir haftaya basabilirmişim değil mi?" Dönerek konuştu doktoruna, Güney Bey'e.
"Kesinlikle, çok rahatça yürüyebilecek ama bu bir hafta biraz zor olacak." Diyerek cevapladı Güney Bey, bir bileğe bir Toprak'a baktıktan sonra.
"Siz de evimize hoş geldiniz Güney Bey, aslında ben hoş geldim ama..." Esprili şekilde gülümsedim. Adama ne diyeceğimi şaşırıyordum. Niye doktor olmuştu ki? Görüntüsüne bakılınca, kesinlikle manken olmalıydı diye düşünmeden edemiyordu insan.
"Rahat ol Pera, mesai saatlerimin dışındayım, Güney de lütfen bana." Beyaz dişleriyle parlak gülüş attı. Hem kibar hem inceydi, uzun zamandır sosyal becerisi yüksek bir doktorla karşılaşmamıştım. "Ben bi üstümü değiştireyim o zaman, siz keyfinize bakın." Odama girdiğim gibi şirkette giydiğim kombinden kurtulup rahat bir kot geçirdim üstüme giydim ve üstüne de bayadır giyemediğim kazaklarımdan birini geçirdim. Ayakkabılarımı da sporlarla değiştirip odamdan çıktım. Onları ve küçük muhabbetlerini bölmeden mutfağa, Deniz'le Masal'ın yanına yürüdüm. Bir şeyler pişirmeye çalışıyorlardı, ben ise el lezzeti konusunda berbat ötesi olduğum için yemek masasına oturdum ve onlara geçen gecemizi anlattım. "Kızım siz, birbirinize aşıksınız, haberiniz yok." Deniz domatesleri doğrarken benimle Poyraz'ı kastediyordu, aşk büyük bir kelimeydi ama dışarıdan öyle görülmesi içimi ısıtmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dört Renk Tek Ton (DÖRT RENK SERİSİ 1)
عاطفيةOnlar dört farklı renkti, ama tonları aynıydı. Sevecekleri kişileri de renklerine uygun seçmelilerdi. "Benimle evlenmek isteyen bir adam, aceleci bir genç, tanımak için can attığım bir yabancı, yasaklanmış bir romandı Poyraz Çakır." 2. Kitap Dört R...