O an kafama doğru bir bakış attığını anladım. Ve bu bakış pek hoş değildi. Boğazını temizledi, günlerdir nefesimi kesen adam. Mesafesi artmıştı sanki bir anda bana karşı. "Hiç haberim yok, tuhaf." Bıçağı masaya çarptı, ses kulaklarımı çizdi. Yüzleşmeliydim, bir şey olmayacaktı. Güçlü olmayan bir sesle konuyu toparlamak adına konuştum. "Aslında benim de ilk günümde haberim oldu, eniştem değil, eski eniştem."
"Eski olması baya değiştirdi Pera." Hem asi hem sakin bir sesle konuşuyordu, bana bakmadan. Toprak gerginliği fark ederek konuyu saptırdı anında. Ona bir ara teşekkür etmeliydim. Şu an, aramızdaki uçurumu biraz azaltmalıydım. Nasıl bi anda böylesine yabancı gibi davranabiliyordu, aklım almıyordu...
"Yarın bir maçım var ama çıkamıyorum, gitmek istiyorum aslında..." Sanki fikrimizin git ve oyna kızım olacağını düşünür gibi konuşmuştu.
"Bence kesinlikle oynamalısın." Takıldım masaya doğru dalga geçerek, Poyraz'ın ise oralı olduğu yoktu.
"Değil mi?" Güney oradan doktorluğunu konuşturdu. Ondan beklemediğimiz bir cevaptı ve istemeden gülmeye başladık. Masadaki yemekler yavaş yavaş bitti, sonrasında beyler ve hasta izninden Toprak televizyonun başına geçti. Televizyonda rastgele bir beysbol maçı yakaladılar ve hemen havaya girerek anında savundukları takımı fanatikçe tutmaya başladılar. Futbol bir nebze ama beysbol da bile böyle ateşli şekilde taraftar olmaları komikti. Poyraz hariç hepsi bir anda kendini kaptırmıştı. Poyraz ise benim masayı toplarken mutfağa gidip gelişlerimi izliyor gibiydi. Tabakları üst üste koymam sanki önlerindeki maçta sayı almaktan daha önemliymiş gibi bakıyordu. Arada gardını düşürüyordu ve o bakışları yakalıyordum. Onlar bile yeterdi aslında. Sağlam bir adam ve beni seven kalbi. Başka bir şey istersem bencil olurdum. Ortalığı toparladık ve gidip tekli koltukta oturan Poyraz'ın yanına sıkıştım, bu berjere sıkışma fikrimi gülünç bulabileceklerine rağmen yapmıştım bunu. Kolunu bedenime dolayacak şekilde omzuma atmıştı ama daha konuşmamıştık, tamamen sessizdi. Birbirimizin nefeslerinden ibarettik bir süreliğine. Herkes kendi arasında bir muhabbete dalmışken ben de dayanamadım ve sadece ikimizin duyabileceği bir sesle döndüm ona. "Enişte olayına mı kafana takıldı?"
"Bana söylememene kafama takıldı." O da pat diye soruma cevap vermişti, hiç oyalanmadan.
"Eski eniştem konusu çok önemli gelmedi bana..." Omuz silkerken gerçekten de aklımdan geçenleri söylüyordum.
"Pera, o şirketler zincirinin sahibiyim ben ve işbirlikçilerimden birinin senin enişten olduğunu bilsem, hareketlerime dikkat ederdim. Dediklerinin birine değil de üç tanesine evet derdim."
"Onunla yıllardır görüşmüyoruz bile. Artık eniştem sayılmıyor bile." Dedim gerçekleri söyleyerek, inanmayacaktı ama.
"Bal gibi de öyle..." Gözleri, yüzümü süzüp duruyordu.
"Ona Erol Bey diyorum Allah aşkına! Aramızda sadece patron stajyer ilişkisi var." Dedikten hemen sonra cümlenin müstehcenliğini hissederek ikimiz de yüzümüzü kırıştırdık. "Bence öyle bir ilişki olmamalı, ahlak kuralları ve Çakır kurallarına aykırı."
Kahkaha attım. "Kesin kesin, tabi Çakır kurallarına soyadı Çakır olanların uymama gibi bir hakkı varsa anca o zaman haklı olursun."
"Hep bir geçmişimi deşmeler... Hem ben o kızlarla böyle bir vakit geçirmiyorum ki, o kadar değersizlerdi." Alayla karışık ciddiyetiyle, şaşırmadan edemedim, gerçekten öyle davranıyor olamazdı. Kadınlar hakkında böyle rahat ve kaba davranması yüzümü ekşitmeme neden oldu. "Bazen kalpsiz gibi konuşuyorsun."
"Öyle olduğumu söylerler, gazetelerde." Yüzünü buruk bir gülüş ele geçirdi. Onun bu buruk gülüşü kalbimde garip bir etki bırakıyordu, onu sarıp sarmalama isteğiyle doluyordum. Ne zaman bu kadar hassas olmuştum, konu o olunca?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dört Renk Tek Ton (DÖRT RENK SERİSİ 1)
RomansaOnlar dört farklı renkti, ama tonları aynıydı. Sevecekleri kişileri de renklerine uygun seçmelilerdi. "Benimle evlenmek isteyen bir adam, aceleci bir genç, tanımak için can attığım bir yabancı, yasaklanmış bir romandı Poyraz Çakır." 2. Kitap Dört R...