Mesafe

1.2K 58 3
                                    

Sabah olduğunu hissettiğim o sırada bedenim sallanıyordu. Yumuşak bir el, kolumda, beni uykunun kollarından ayırmaya çalışıyordu. Mızmızlanmak ve bu hissi kovmak istiyordum. Uyku bu kadar ulaşılmaz mıydı? İşe başladığımdan beri tükenmiştim bu durumdan. Tekrar o el geldi ve bu sefer beni uyanmaya zorladı. Gözlerimi açtığımda karşımda Poyraz'ı görüp gözlerimi tekrar yumdum. Rüyadaydım çünkü. Tekrar dürtüldüm. Zar zor tekrar açtım gözlerimi ve Poyraz tam karşımda, dikiliyordu hala. Fırladım yatağımdan. Karşımda lacivert takım elbiseli ve kırmızı kravatlı bir şekilde duruyordu. Benimse çiçekli pijamam ve karışmış saçlarım vardı. Ama o bana bir elbise giymişim gibi bakıyordu. "Geç kalacağını bildiğim için ben uyandırayım dedim." En taze sesiyle konuşmuştu, gülmeden edemedim. Benim sesim ise çıkmıyor bile olabilirdi. Yatakta dikleştim ve esnedim elimde olmadan. Bu halime güldü. "Ben hemen giyineyim o zaman, günaydın." Ayakladnığımda koşarak dolabıma giderken söylemiştim bunları. O da gülerek çıkmıştı ters yöne doğru. Öyle saf, öyle savunmasızdım ki ona karşı. Daha ilişkimizi resmileştireli kaç gün olmuştu bilmiyordum ama sayarak uğurunu kaçırmak istemiyordum. Dolabıma boş gözlerle bakarken, onun gelişinin şokundaydım hala. Bugün kolaya kaçarak siyah bir elbiseye yöneldim. Saçımı da sıkı bir at kuyruğu yapıyordum, göz altlarıma hızlı bir kapatıcı uyguladığımda, maksimum bunu yapabildiğimi itiraf ettim kendime. Hazırlanmam bittiğinde, odadan çıktım ve onu kahvaltı barında oturmuş, rahat ve fazlasıyla yabancı gördüm hayatıma. Bu hayata ait durmasa da mutlu olmadan edemiyordum, varlığı bile yetiyordu. Masanın diğer tarafındaki Deniz bana baktı ve bu bakışı Poyraz'ı da tabure üstünde döndürdü bana doğru. Mavi gözlerinin sıcaklığıyla gevşedim. "Kahve?" Mutfak tarafından Deniz'in hazırlayıp önümüze koyduğunu fark ettiğim iki termos-kupayı kaldırarak konuşmuştu, Poyraz.

"Teşekkürler." Parmaklarımız birbirine dokundu ve o an aramızdaki elektrik vücuduma şok dalgası yarattı. Ben onu, bedenimse dokunuşunu özlemişti. Biçimli dudakları, sürekli tondan tona gezen mavi gözleri, özenle geriye taranmış saçları, lacivert takımı ve kırmızı kravatlı bu haliyle, yanıma fazla olduğu kesindi. Aslında sadece bana değil, herkese fazlaydı. Belki de dünyaca ünlü mankenlerle gezse anca yaraşırlardı. Başka bir insanın bu güzelliğe sahip olduğunu sanmıyordum. Düzgün dişlerini ortaya çıkarttı ve gülümsedi bana. "Hangi denizlerdesin Pera?" Oyuncu Poyraz'ın neşesi yerindeydi.

"Boğulacağım denizlerdeyim. Hatta okyanustayım..." Poyraz'ın hangi felaket olabileceğini düşünerek konuştum. Tsunami olduğu kesindi, anca bu keserdi onun gibi bir felaketi betimlemek için. Ben ise Ege'deki kıyılara bile vuramayan, hafif meltem esintilerinden dolayı ara sıra hareketlenen dalgalardan biriydim. Ya o beni yok edecekti ya da ben onu sakinleştirecektim. Umalım ki, ilk seçenek yaşanmazdı.

"Gitsek mi?" Kapıya doğru bakarken çoğul ekini diliyle okşayarak konuşmuştu. Bizdik, işe gidecek olan, ikimizi temsil etmesi... Bu, hoşuma gitmişti. Onayladım onu başımla. Kare mutfağımızda kahvaltı yapmaya çalışan ve kocaman gazetesini okuyan Deniz'e öpücüğümü gönderdim. Kupasını sağa sola salladı, bu görüşürüz demekti onun dilinde. Adımlarımızı izliyordum bir süre sonra. Benden uzun ve kalıplı olmasından dolayı adımları daha uzundu. Bense daha naziktim. Bedensel olarak tamamen zıt bir ritmimiz vardı.

"Güney ile konuştum. Bugün Toprak'ı görmeye gelecek." Evden çıktıktan sonra ilk cümlesini, arabasına geldiğimizde kurmuştu bana doğru bakarak.

"Hadi bakalım. Adamın gözü de arada kaynadı. Nasılmış? Durumu nasıl karşılamış?" Günlük rutinmişçesine arkadaşlarımızı konuşuyor olmak, hoşuma gitmişti.

"Büyük şok tabi ki. Sonra düşünmüş ve Toprak'ın bir suçunun olmadığını anlamış. Ki zaten birbirlerini yavaş yavaş tanıyacaklar, yargılamak için erken."

Dört Renk Tek Ton (DÖRT RENK SERİSİ 1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin