Doğum Gününe Bak!

1.3K 39 11
                                    

Pera Arslan

Elindeki omleti çırparken yan gözle süzdü beni. Nasıl böyle yetenekli olabiliyordu? Her konuda kusursuzdu. Beni sevmesi bile...

"Bence artık kızları uyandırabilirsin." derken elindeki kaptaki yumurtayı tavaya boşalttı. Oturduğum tabureden atladım ve kızları uyandırmadan önce yapmam gerekeni yaptım. Yemek yapan sevgilimi arkasından gelerek kollarımla sarıp sarmaladım. Bu yaptığıma şaşırsa da omletin altını kısıp bana döndü ve sarılmama karşılık sıkı sarmaladı bedenimi. Hiç bu kadar mutlu hissetmemiştim. Anlımı öptü ve gülümsedi günümü güzelleştirircesine. "Güzel omletim senin dikkat dağıtma çabaların yüzünden simsiyah olmadan git artık, bebeğim."

Ben ondan ayrılınca tekrar gülümsedi ve ilerlerken arkamdan gelip çaktırmadan boynumu öptü. Kıkırdayışım terlik sesiyle bozuldu. Aynı anda ayrılıp sesin sahibine döndük. Oysa, elini boynuna götürmüş, kendisini boğuyor gibi yapıyordu. "Özür diliyorum, Rüzgar'ın bizde kaldığı günler böyle gözükmüş isek... Bütün ev ahalisinden özür diliyorum!" dedi Deniz gözlerini bön bön açarak.

"Sana da günaydın Deniz." dedi Poyraz omletle ilgilenirken. Sanki omlet bir sanat eseriymiş gibi, üstüne serptiği pul bibere odaklanmıştı. Deniz, masada önceden çay doldurduğum kupasından bir yudum aldı. "Bir an üstsüz bir mankenin mutfağımızda çıplak ayak dolanıp kahvaltı hazırladığını sanmıştım! Senmişsin Poyraz!" derken şakacılıkta üstüne tanımıyordu ev arkadaşım.

Elimde kendim için sürdüğüm kızarmış ekmekle sürülebilir çikolatayı onun ağzına tıktım. "O, manken Tanrı'nın bana bir hediyesi." derken gerçekten de hediyem olan adamı süzdüm. Geniş omuzlar, pürüzsüz bir gövde, hafif bronz ten rengin üstünde parlayan masmavi gözler, dağınık ama feci seksi buğday rengi saçlar. Ona üstsüz olmak çok yakışıyordu, takım elbisesinden bile fazla. Önceden manken olmayı düşünmüş müydü acaba? Ona bu sorumu Deniz yokken sormayı tercih ettim. Poyraz itinayla omleti dört parçaya böldü. Bunu yaparken aynı zamanda bana imalı bakışlar atıyordu. Deli adam... Her bakışı farklı şekilde kalbimi tekletiyordu, bunu nasıl başardığını da Deniz yokken soracaktım.

"Masal'ı da çağırın yoksa bu güzelliği kaçıracak..." dedi Poyraz tepsideki omlet parçalarını gülümseyerek tabaklara boşaltırken.

Masal'a bağırdım.

"Omletin güzelliğini mi kastediyorsun yoksa üstsüz olmanı mı?" dedi Deniz ağzına bir parça yumurta atarak. Poyraz kahkahayı patlattı. Bense Deniz Öztürk'ün ne yaptığını anlamıştım... Rüzgar'ın vücuduna yaptığım iltifatların öcünü alıyordu. Deli kız... Poyraz tavayı yerine bırakıp giyinmek için odama yürürken Masal'la yolda karşılaştılar. Poyraz tatlı tatlı gülümseyerek konuştu. "Günaydın uyuyan güzel."

Masal'sa donup kalmıştı pembe pijamalarının içinde. Sevgilim olan adam kapıyı arkasından kapatınca, Masal koşarak yanıma ilerledi. "Kızım sendeki şansa tüküreyim ben... Bir de her sabah bizim göğüslerimiz yerine onun sırtını gördüğünü düşünsene." dedi Deniz'in yanına kurularak. Tabağındaki yumurtaya gözleri ışıldayarak baktı. Ciddi olamazlardı... Bir ben mi sevemiyordum yumurtayı?

O an aklımda bir şimşek çaktı. "Aslında her sabah görmeyi teklif etmiş olabilir..." dedim bu bilgiyi tamamen unuttuğumu fark ederek. Dünkü duygusal birleşmemizden öncesinde, evlenme teklifi olan o büyük ve kutsal teklifi almıştım. Kafamı, önümdeki nefret ettiğim yumurtaya sokacaktım. Masal ağzına ilerlettiği çatalı geri indirdi şaşkınlıkla. Deniz'se çaydan yudum alamadan öksürük krizine girdi. "Nasıl yani, daha doktoran var, ciddi olamaz, hazır mısın ki?" dedi Masal onca sorunu sıralarken.

Değildim, sorun da oydu. "Poyraz'a hazırım ama o bağ için... Bilemiyorum."

Deniz atıldı. "Peki ne dedin?"

Dört Renk Tek Ton (DÖRT RENK SERİSİ 1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin