Doktor

1K 31 7
                                    

Pera Arslan

"Toprakların da psikolog için randevu aldığına inanamıyorum, hayır, hiç sorunları yok gibi." Bir yandan elimdeki simidi ısırırken.

Sabahın köründe bu güzel hafta sonunda kapıma dayanan, her zaman yaptığının aksine bu sefer evden içeri girmeden beni uyandıran ve on dakikada hazırlanmamı sağlayan eski sevgilim Poyraz'a baktım alıcı bir gözle. Daha uyku kotamı doldurmaya yaklaşmamışken, elime ilk ulaşan şeyi giymiş, kafama da bir şapka takıp yanına gelmiştim. Bir simit ve onun benim için elinde tuttuğu meyve suyu, bahsettiği o meşhur psikoloğun ofisine yürüyorduk. Giydiği, dizlerine gelen siyah şortu ve daracık gri tişörtüyle karşımdaydı, ikisi de en az dokuz yüzer lira olmalıydı. Ayakkabılarını ve o bakınca insanın canını yakan dünyanın parası saatini saymadan tabi ki... Poyraz Çakır, ayaklı bir para tomarı gibiydi ama itiraf etmeliydim ki bu stil, ona yakışıyordu. Bir de dipleri terlemiş hafif dik duran kumral saçları, işte onlar güneşle birlik olarak gözlerimi alıyor, başımı döndürüyordu. Ben, bu çocuktan ayrılmıştım ve evren bana yanıldığımı göstermek için onu tekrar bu sefer daha iyi bir şekilde karşıma göndermişti. Aklımı başıma toplamamı istiyordu herhalde evren. Gerçekten aptal mıydım, yanımdaki bu yarı tanrı olan adam bırakılır mıydı?

"Meyve suyu?" dedi pipeti ağzıma yaklaştırarak, sanki bir çocuğa yemek yedirircesine. Nazik bir yudum aldım. "Teşekkürler babacığım, sen olmasan." dedim alaylı bir şekilde. Yüzü ekşidi hemen. "Babacığın, sana aşık olamaz. Yani ahlaki olarak."

Omuz attım ona, anladığımı belli etmek amaçlı.

"Ama seni böyle tehlikelerden kurtarır." dedi karşıdan hızla gelen bisikletli bir çocuk tarafından ezilmemi engellemek için kalçalarımdan tutup bedenimi kenara çekerken. Tehlike geçince iki koluna da tokadı vurdum. "Ellerine hakim ol." dedim ne kadar beynimin en sağ köşesindeki kraliçe bu dokunuştan delicesine hoşlanmışsa olsa da.

"Önce güvenlik küçüğüm." dedi kafamı severek. Biraz da dengeli olsaydı, ne olurdu? Bazen nasıl oluyor da koskocaman şirketleri yönetiyor diyordum kendime. Sonra onun Poyraz Çakır olduğu aklıma geliyordu, o her şey olabilirdi ve her şeye sahipti.

Kızıl kahve mermerlerle kaplı, kaliteli görünen bir binaya yaklaştık. İki katlıydı ve tabelalarda, her zaman gördüğümden farklı olarak, minik ve artistik yazılar vardı. Yine de psikolog yazısından anladığım kadarıyla, burası orasıydı. Bana kapıyı tuttu ve merdivenleri çıkmaya başladık. "Tüh, asansöre binseydik keşke." dedi Poyraz meyve suyumu kendisi içmeye başlamıştı, pipet için fazlasıyla büyük görünüyordu ama o bu detayı umursamadan içmeye devam ediyordu. Ona bakmadan konuştum. "İki normal insan gibi, ulaşım aracı olarak kullanacağımız yeri mi bekliyordun?" dedim kapının önünde durarak.

"Sen nasıl düşünmek istiyorsan öyle düşün, Arslan." dedi boğazdan yükselen boğuk sesiyle. Tarif etmek gerekirse, elli şişe bira içmiş ve sarhoş olmuş bir adamın konuşmasına benziyordu o boğuk sesi. O adam seksi değildi ama Poyraz delicesine seksiydi. Hatta bu konuda ödül alabilecek derecedeydi. Kapıyı bizim için benimle aynı boylarda, sarışın, çok güzel bir kadın açtı. Yüzünde makyaj namına hiçbir şey yok gibiydi, giydiği tek parça elbise ve kahverengi sandaletleriyle, ofise çok uygundu.

"Hoş geldiniz Çakır Bey ve hanımefendi." dedi bize yol göstererek. "Asrın Bey de sizi bekliyordu, dakiksiniz." dedi ve nazikçe başıyla selamladı bizi. Etkisinden çıkamadım, acaba Poyraz da benim gibi etkilenmiş miydi kadından? Ayrı olmanın kötü yanları, senin olduğunu göstermek için koluna girip kendine çekemiyordun yanındaki adamın bedenini. Sıkkın nefesimi dışarı verdim. Doktora gelmiş gibi hissediyordum ve üstümdeki grup tişörtü buraya hiç uygun değildi. Poyraz da uygun değildi aslında, daha çok sahil koşusu yapacak gibi görünüyordu. Biz niye buradaydık?!

Dört Renk Tek Ton (DÖRT RENK SERİSİ 1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin