Pera Arslan
"Çınar. Aramadan gelmezdin..." Ellerini önünde birleştirirken arkasındaki tezgâha yaslanarak konuştu, Poyraz. Çınar da kimdi? Arayacak kadar yakın olduğu bir dostu mu vardı, Poyraz'ın?
"Ağabeyimi, bir kadının boğazına dilini sokarken basmak en büyük eğlencelerimdendir. Bilmez misin?" Bu demek oluyordu ki denk gelecek kadar fazla kadınla görmüştü Poyraz'ı. İşte ben de bundan korkuyordum...
"Ne için geldin? Uzatmasana." Poyraz ondan beklemediğim bir kabalıkta konuştu, gözlerini devirerek.
Çınar'ın yani kardeşinin cevabı gecikmedi, gözleri hala benim üstümdeydi. "Annem sana ulaşamıyormuş. Korkmuş."
"Öyle olsaydı, kendisi gelirdi. Çınar, uğraştırma beni, ne oldu?"
"Şu kızdan kurtulursan anlatacağım..." Kafasıyla beni işaret ederek ağabeyine konuştu. Kurtulursan mı demişti? Hayvana bak! Poyraz'sa bana yaklaştı ve elini belime yerleştirdi. "Bizi uzun süredir izliyorsan ve kulaklarını da kullandıysan ciddiyeti anlamışsındır. O kız dediğin genç kadın, Pera artık benimle, ne söyleyeceksen onun yanında da söyleyebilirsin." Poyraz, sert bir sesle kardeşine tanıtmıştı beni. Dudağım uçuklayacaktı, sakin durmaya çalıştım.
Çınar bu cevaba karşılık yutkundu ve pes etti. "Başım dertte."
"Sorun para mı? Ne kadar gerekiyor?" Sıkkın bir sesle konuştu Poyraz, üstsüz oluşu ya da sadece kravat taktığı halini pek umursamıyor gibiydi.
"Senin kadar paramız olmasa da ben de biz de kazanıyoruz kardeşim. Benim istediğim 'Poyraz Çakır' isminin gücü."
"Kim?" Kim de kimdi? Kafam çok karışmıştı... Onlar ise, sadece kendilerine özel bir dil geliştirmişçesine konuşuyorlardı.
"Azra Doğankaya." İsim-soy ismi dile getirdiği an Poyraz büyük bir küfretti.
"Oğlum, ne zaman duracaksın! Doğankaya ailesinin tek kızı mı bir de? Siktir git, kendi başının çaresine bak. İlgilenemeyeceğim bununla." Elimi kavrayıp mutfaktan çıkarttı bizi. Tutuşu sertleşmiş, parmakları bile ısınmıştı, gerçekten sinirlenmiş olmalıydı. Peşimizden gelen Çınar'ın varlığını hissedebiliyordum, bir yandan da konuşuyordu ağabeyine yönelik. Ama Poyraz duymuyor gibiydi onu. "Ağabey, bak olay tam olarak nasıl gerçekleşti anlatayım sana. Kız geldi beni elde etti."
"Bir kere de adımızı kötüye kullanma! Bir kere!" Bağırışı bütün evi hatta camları bile titretmişti, yüzü Çınar'a dönük bile değildi.
"Babasıyla tanıştığınızı biliyorum, onunla uygun bir dilde konuşup şu olayı tatlıya bağlayabilirsin, yaparsın bunu, biliyorum." Ağabeyine yürüyerek onun omzunu kavradı. Bu dokunuş Poyraz'ı büyük bir iç çekmeye zorladı adeta. "Nasıl yakaladı adam sizi, ona göre bari ne kadar yüzümüz olacağını bileyim." Çınar içten bir gülümseme attı büyük ağabeyine ve Poyraz da ister istemez güldü onun bakışına. Pek birbirlerine bağlı gözükmeseler de seviyorlardı birbirlerini, bu belli olabiliyordu. Kardeşiyle böyle olması ister istemez, hoşuma gitmişti.
"Evlerindeki kış bahçesinde..." Dediği gibi Poyraz kahkahayı bastı. Çınar da hiç utanmadan gülüyordu. Bahsettikleri genç kadının düştüğü durumu düşünemiyordum bile. Buna gülecek kadar düşüncesiz olmamalılardı... İster istemez atıldım konuya. "Babasına karşı fazlasıyla zor bir duruma düşmüştür."
"Tam da o yüzden yardım gerekli diyorum ben de. Hem onu hem beni ölmekten kurtarmalı, yüce Poyraz Çakır." Diyerek yalakalığa başvurdu bu sefer de Çınar. Poyraz düşünceli şekilde ensesini kaşıdı. Bu mesele çok uzayacak gibiydi... Ayakta durmaktan yorulup koltuklara yürümüştüm, onlar da peşimden geldi. Poyraz yanıma, Çınar ise diğer koltuğa kuruldu. Nasıl kurtaracaktı ki Çınar'ı? Bu sosyete işleri beni aşıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dört Renk Tek Ton (DÖRT RENK SERİSİ 1)
RomansaOnlar dört farklı renkti, ama tonları aynıydı. Sevecekleri kişileri de renklerine uygun seçmelilerdi. "Benimle evlenmek isteyen bir adam, aceleci bir genç, tanımak için can attığım bir yabancı, yasaklanmış bir romandı Poyraz Çakır." 2. Kitap Dört R...