Birbirimize dalmıştık, hala ayaktaydık. Asansörün en alt kata indiğini hissedercesine derin bir nefes verdim. O kadının ne işi vardı burada, Poyraz'ın yanında? Tekrar? Bir zamanlar onun adamı olmuş olabilirdi ama terk etmişti Poyraz onu. Başımı ovdum sinirle. Toprak, salona doğru hareketlenen ilk kişiydi. "Sakat biri var aranızda, artık oturabilir miyiz?" Diyerek ilerledi geniş eve, Masal da peşinden gitti, tatlı tatlı. Bizse sadece birbirimize bakıyorduk. Gözlerini kaçıran o oldu sonunda. "Dikilmeyelim böyle ayakta, gel hadi içeri." Dedi bana doğru yürürken. Ayaklarım sanki sabitlenmişti zemine, ilerleyemiyordum.
"Pera." Poyraz, konuştu sert bir sesle. Bu, biraz önce Nihan'a gitmesini söylediği ses tonuydu. Duruşumu dikleştirdim. Tek kaşımı kaldırdım sonrasında. Diklenmeme şaşırırcasına ensesini ovdu ve sesi değişti. "Ne olur gecemizi mahvetmesine izin vermeyelim. Her şeyi mahvedebildiği için mutlu oluyor, zaten..." Kendi kendine isyan ederken bana, elime uzanmaya çalıştı. Elimi hızla çektim o tam dokunacakken. Böylesine sinirliyken dokunuşuyla yumuşamak istemiyordum. Birden hiddetlendi. "Duracaksan dur, Pera, ben misafirlerimin yanına geçmeyi tercih ediyorum." Hışımla arkasını dönüp benden ters yöne ilerlemeye başladı. Neydi bu? İşte bu tepkiyi beklemiyordum. Şokla titredim ve buna alışmam gerektiğini düşündüm. Kafası karışık ve dolu bir adamdı ama ona gardımı düşüremezdim. Derin bir nefes aldım, bu geceyi sağlam atlatmalıydım. Mesafemi koruyacaktım, buna hakkım vardı. Sonuçta evindeki kadın basit biri değildi, eski nişanlısıydı ve çevresine geri dönmüştü. Korkmam doğaldı değil mi? Hele ki bana böyle davrandıkça. Niye dün geceye dönemiyorduk ki? Döner ve her gün o geceyi yaşayabilirdim. Beni öpüşünü hissederdim, dokunuşunu, hislerini. Hoş, şu an kızlarla muhabbetini dinlemek de güzeldi. Onlarla çok iyi anlaşıyordu. Ne konuştuklarına pek katılamasam da ana konu basketboldu, sanırım.
Toprak gibi Masal da küçüklüğünden beri basket oynuyordu hatta lisede her teneffüs özellikle evden getirdiği basket topunu alıp dışarı çıktığını anımsıyordum, kar kış dinlemeden oynardı. Onun da basketboldan bahsederken gözleri parıldıyordu. Toprak da mesleğinden bahsederken öyle bir aşka geliyordu ki... İşte o anları izlemek çok zevkliydi. Poyraz'ın her şeyi yapabildiğine ise şaşırmamak elde değildi. Binlerce bağlantısı bulunan kocaman bir şirket yönetiyor, spor yapıyor, kadınları etkiliyordu. Ayrıca, kontrolü de çok seviyordu. Böyle biri olduktan sonra, kim sevmezdi ki bunu? Ve belirttiğim gibi, her spor dalı hakkında bilgisi olması da aynı bir etkileyiciydi. Tam Poyraz'ın gülüşüne denk geldiğim an asansörün sesi geldi. Deniz koyu yeşil kısa elbisesiyle ışık saçarken, Rüzgar'ın da ondan geriye kalır yanı yoktu. Poyraz ayağa kalktı ve selamlaştı ikisiyle de. Biz de öpüştük ve daha oturmadan Mert, Çağın, Bora ve bizim fakülteden Beste geldi, Bora'yla takılıyorlardı bu aralar baya. Bora'nın çapkınlıklarına dayanabilirse, güzel bir çift olurlardı diye düşündüm içimden.
Karşımda duran parça parça bölünmüş ikililere baktım. Rüzgar'la Deniz el eleydi ama birbirleriyle değil, yanlarındakiyle konuşuyorlardı, yine de temas halindelerdi birbirlerine. Çağın ile Masal yarı sarılmış halde Beste'yle konuşuyorlardı. İçten içe düşündüm, en sevdiğim çiftler gibi olmak istiyordum sadece. Karşımda dikilen ve Rüzgar'la samimi bir konuşmaya dalmış, bu evin de sahibi olan o adamla ilişki yaşamak istiyordum. Engelsiz ama tek düze olmayan türden... Zaten bizim ilişkimiz tek düze olamazdı. Kendi kendime güldüm.
"Kızım, delirdiğini düşüneceğim." Konuştu, yanımda oturan Mert. Gözlerimi takip ederek kime baktığımı anlamıştı. "Evet, delirdim..." Dedim kafamla işaret ettiğim Poyraz'ı göstererek. Bu cüretkar cümleyi sarf ettiğime şaşırdım ama artık düşüncelerimi sakınmayacaktım. Elini omzuma koydu ve sıktı beni dünyaya döndürmek istercesine. "Biliyoruz onu. O da sana delirmiş durumda. Farkında değil misin?" İç çektim, bu söylediğinin doğruluğu tartışılırdı. "Belli olmuyor, hissettirmiyor ki bana. Yalnız olduğumuz anlar dışında... Bilmiyorum ki Mert, çok mu erken yoksa?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dört Renk Tek Ton (DÖRT RENK SERİSİ 1)
Roman d'amourOnlar dört farklı renkti, ama tonları aynıydı. Sevecekleri kişileri de renklerine uygun seçmelilerdi. "Benimle evlenmek isteyen bir adam, aceleci bir genç, tanımak için can attığım bir yabancı, yasaklanmış bir romandı Poyraz Çakır." 2. Kitap Dört R...