Yaşıyorsun!

1.8K 79 3
                                    

Yanımda neredeyse jet maliyetindeki bu arabayı rahatlıkla kullanan adamın, havadan sudan konuşmakta gerçekten çok iyi olduğunu itiraf etmeliydim. Şirketi ve olduğu pozisyonu anlatırken çok rahat ve doğal duruyordu, başkası böyle konuşsa muhtemelen gözüme batardı ama o bunları markete gitmek gibi anlatabiliyordu. Tabi, gün içinde gördüğüm takım elbisesindekinden daha rahat göründüğü gerçeği de ortadaydı. Gömleği de pantolonu da spor kesimdi, ayakkabı seçimini de beyaz renk sporlardan yana kullanmıştı. Direksiyonu kavrayışı, dikkatli ama aynı zamanda rahat bakışlarının arasında bu esnada bir yandan da en iyi bildiği konuyu anlatışı, keyif aldığını gösteriyordu bana. Benimle olmaktan mı zevk alıyordu yoksa konuştuğumuz konudan mı anlamamıştım ama o tok sesini hangi türlü olursa olsun hiç bölmek istemedim. Tiyatro salonunun ana kapısına geldiğimizde hem Poyraz Çakır'ın yanımda olmasından hem de Deniz'in başrolü olduğu gösteri adına heyecanım ikiye katlanmıştı, kalbim yerinden çıkmak üzereydi. Ben çantamı elime alana kadar arabadan inip kapımı açan adamın, Poyraz Çakır olduğuna inanmak hala çok zordu. İnerken elimin serbest durmasını engellemek için tuttu ya da tutmak istediği için, kim bilir? Elimi serbest bırakacağını düşünsem de o avuçlarımız birbirine değdirerek birleştirmişti, ikimiz de derin bir nefes verdik bu harekete, aynı anda yapmamız birbirimize dönmemizi sağlamıştı. Elimi tutarken, gözlerime kenetlenmişti. "Ofiste yemek teklifinden çok daha iyi değil mi?"

"Şimdilik, kesinlikle daha iyi." Bordo halıya basarken gülümsedim. Buradan, onunla el ele geçeceğimi ölsem düşünemezdim, bir erkekle geçeceksem bunun Gökhan ya da Rüzgâr olabileceğini düşünürdüm sadece. Ona baktım, üstümdeki bakışlarını yakaladım, etrafa değil de bana baktığı için içim kıpır kıpır oldu. Bu esnada, omzuma değen bir elle arkama döndürüldüm. Omzundan ne istiyordu bu millet? Bu sefer dokunan kişiyi gayet iyi tanıyordum, arkamı döndüğümde gülen yüzü karşıladı beni. Rüzgar ardımızdan gelmişti, tek renk takım elbisesiyle fazlasıyla şık görünüyordu. Saçları geriye doğru taranmıştı, yakasına bir adet gül takmıştı, itiraf etmeliyim ki çok yakışıklı görünüyordu. Poyraz'ın elini bırakıp ona sarıldım, teması bırakmama yardımcı olduğu için minnettar hissediyordum. Sarıldığım beden tedirgin gibiydi ama bu iyi bir tedirginlikti. "Okulu birincilikle bitirdiğimde bile böyle hissetmemiştim Pera. Kalbim her hücremde atıyor, sanki sahneye ben çıkıyormuşum gibi. Deniz'im, muhteşem oynayacak, hissediyorum." Aralıksız konuşmasından ve heyecandan yanımda kim var kim yok zar zor fark etmişti. Poyraz'ı gördüğü an yüzü değişti, büyük bir değişimdi. "Çakır?" Tanıdık gelmiş olmalıydı ki, soyadıyla seslenmişti arkadaşım ona.

"Evet, Poyraz Çakır. Sen de Koçhanların ortanca oğlu olmalısın, değil mi?" Ona doğru uzattığı eli, yüzü gibi kaskatıydı. Rüzgar onaylarcasına sıktı ve kendisini düzgünce tanıttı, karşısındaki adama.

"Evet, Rüzgar Koçhan. Birbirinizi nereden tanıdığınızı sorabilirim herhalde."

Ben cevaplamak adına ağzımı açmadan Poyraz ikimizin yerine de konuştu. Bu kararlılığı, anlamlandıramadığım bir ciddiyet seviyesindeydi. Kontrolü elinde tutmaya alışkın olduğu belliydi... "Pera, şirketimde staj yapıyor, bugün ona eşlik etmek istedim."

Rüzgar'ın bana attığı bakışın altında, seninle sonra konuşacağız küçük hanım hissiyatını hissedebilmiştim. Ortamı yumuşatmak adına gergin bir gülücük attım Rüzgar'a. "Bence yerimizi almamız gerekiyor artık."

Poyraz'ı muhabbetten koparmam gerektiği için koluna girmiştim refleksle. Evet, kolunu tutmuştum, bu ona ilk isteyerek yaptığım temasım olmuştu. İçine doğru yürüdüğümüz bu sahne, her zaman favorilerimden biri olmuştu. Retro kırmızı koltukları, tavanında kocaman bir avizesi ve duvarlarında Fransız tiyatrolarında bulunan efsanevi dekorlardan vardı. Sahne perdelerini açıp kapadığım zamanları hatırlayıp gülümsedim. Tiyatro hep bir kaçış noktasıydı benim için, Deniz'in yanına kaçmak dolaylı yoldan tiyatro demekti. Buraya sığınmak, bir anne kucağının verdiği şefkati, aynı zamanda da özgüveni veriyordu insana. Koltuğumuz en önün bir arkasında konumlandırılmıştı. Deniz'in özel izleyicilerinin yeriydi burası. Biz ve daha onlar kişi onlara gösterilen yerlerine oturdu, sonrasını takiben gösteri başladı. Herkes, tam kadro olarak buradaydı, bütün yakın arkadaşlarım bizimle aynı sırada yerlerini almıştı. Ama onları yanımdaki adamla tanıştırma faslı, ikinci perdeye kalmıştı. Aslında, tanışmalarını da istemiyordum. Daha üç gündür tanıdığım adamı niye onlara tanıtıyordum ki? Daha onu kendim tanımıyordum, büyük bir şirketi olan ve nüfuzlu bir otorite gücüne sahip olduğu dışında hiçbir bilgim yoktu Poyraz hakkında. Düşüncelerimi durdurmam gerektiği belli edercesine karardı salon ışıkları ve perdeler yavaş yavaş açıldı. Dekor olan masada oturan Deniz anında gözüme çarpmıştı. Ona gülümsedim o da bize öğretildiği gibi gözlerini hızlıca üç kez kapatıp açtı, bu, tiyatrodaki gizli gülümsemelerden biriydi.

Dört Renk Tek Ton (DÖRT RENK SERİSİ 1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin