Pera Arslan"Bebeğim, uyan..." dedi kadife bir ses.
Bu o muydu? Gözümü hevesle araladım ama rüyamdaki kişiyle değil, Deniz'le karşılaştım. O açtığım göz kapaklarımı geri kapatıp sıkı sıkı yummam bir oldu. Ve o kadife ses gitti, yerine korkutucu bir ses geldi. "Kalkmazsan bütün simitler Masal'ın midesine büyük bir zevkle indirilecek vallahi." dedi ve odadan çıktı. Kafamı yastıktan kaldırmadım, simit umurumda bile değildi. Kendimi üçüncü yani son gününü yaşayan kelebek gibi hissediyordum, ölüm çok yakınımdaydı. Dün eve geldiğimde beni ifadesiz bir şekilde yakalamıştı kızlar. Sonrasında o ifadesizlikle koltuğa oturmuş ve Toprak'ın 'Ne oldu?' sözüyle birlikte gözyaşlarım dökülüvermişti. En az bir saat ağlamış ve binlerce saat de teselli edilmiştim. Sonra da birbirimize sarılarak film izlemiştik. İyi ki bir süper kahraman filmiydi izlediğimiz, eğer konusu aşka yakın bir şeyler olsaydı ister istemez başa dönerdim ve ağlardım. Ama bu filmle kendimi sahnelere kaptırdım ve ne iyi ki, karşısında uyuyakalabildim. Bu sabah ise fark ediyordum ki birlikte yaşadığım üç şeytan da beni koltuktan kaldırmamıştı, şu an balkonda yaptıkları kahvaltı sesleri çok rahat şekilde kulağıma ulaşıyordu. Kendimi dikelmeye zorladım ve ikinci deneyişimde kalkmayı başardım. Üstüme bakıp güldüm elimde olmadan, bir pijama giydirmeyi düşünmüş ama yatağıma götürmeyi düşünmemişlerdi. Ah ah... Masal'ın anlattığı bir şeye gülüyorlardı, konuyu merak ederek benim için çıkarılmış sandalyeye tünedim.
"Terlik diye bir şey icat etmişlerdi Pera'cık." dedi Toprak yanağıma bir öpücük koyarken. Omuz silktim ve Masal'a da öpmesi için uzattım yanağımı. O da sulu bir öpücük verdi ve ayağıma kendi terliklerini giydirdi. Son olarak Deniz karşımdan bana bir günaydın öpücüğü gönderdi. "Bugün, Selma Hanım tarafından yemeğe davet edilmişim... Korkunç ve bi o kadar da güzel değil mi!" derken ellerini zafer alkışıyla çırpıyordu.
Masal elini kaldırdı. "Ve ben de uzun süredir kaçtığım o ilk buluşmaya gidiyorum! Enis fazlasıyla beğeneceksin deyip duruyor, bakalım. Hayır, anca midilli alsa sevinirim..." dedi klasik otuz iki diş gülüşünü atarak. Onu ittim gülerek, şimdiden havaya girmişti. "Şu gülüşü yaparsan gerçek midilliyi değil oyuncağını zor görürsün." dedim dalga geçerek. O da beni itmeye başladı ve saatlerdir yapmadığım gülüşü saldım ben de. Gülmek, surat asmaktan çok daha kolaydı... Toprak çatalını çay bardağına vurdu dikkatimizi çekmek için, sanki kraliyet ailesinde bir yemekteymişiz havası vererek.
"Biz de o zaman bir filme gideriz." dedi cumartesi gününü boş geçirmeme isteği duyarak. Omuz silktim. "Karşı yakada olursa iyi olur." dedim nahoş düşüncelerle.
Onayladı beni. "Metrobüs çılgınlığı mı yoksa vapur-simit mi?"
"Vapur-simit yaparsanız yemeğimi iptal ederim!" dedi Deniz, denizi duyar duymaz.
Ellerimi teslim olurcasına kaldırdım. "Tamam memur hanım, metrobüsün suyu mu çıkmış?"
Ağzına bir parça poğaça atarken kafasını havaya dikti ve eliyle oturmamı söyleyen türde hareket yaptı. "Aferin kızıma..."
Ve olay dönüp dolaşıp Enis-Masal çiftine denk geldi. Büyük bir zevkle dinledim yeni birleşen bu çiftin hikayelerini. Arada gözümün dolmasını da engelleyemedim tabi ki...
Ve saatimin altı bininci adımımı attığımı belirttiği titreme geldiğinde, ayarladığım yüksek tempolu şarkı listem de bitmişti. Önünde soluklandığım kıyafet mağazasının camına yaslandım ve başa çevirmeye çalıştım şarkılarımı. Evet, tam iki saattir koşuyordum. Koşmak, kim ne derse desin, rahatlatmanın en iyi ilacıydı, tabi uykuyu listenin dışında tutarsak. Ve şimdi daha da hızlı parçalara geçmeliydim, kafamı dağıtmanın tek yolu buydu... Ama telefonumda yanıp sönen fotoğraf, dün acı ama anlaşmalı bir ayrılığımı yaşadığım adamın suratıydı, kafamın dağılamayacağının da resmiydi bu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dört Renk Tek Ton (DÖRT RENK SERİSİ 1)
RomanceOnlar dört farklı renkti, ama tonları aynıydı. Sevecekleri kişileri de renklerine uygun seçmelilerdi. "Benimle evlenmek isteyen bir adam, aceleci bir genç, tanımak için can attığım bir yabancı, yasaklanmış bir romandı Poyraz Çakır." 2. Kitap Dört R...