Pera Arslan
Kafamda, onun varlığıyla savaşırken masamda oturan o bedeni fark ettim. Sandalyeme yaslanmış, masamdaki çerçevelerden, ailemle olanı eline alarak inceliyordu. Topuk seslerim yaklaştığında bana döndü ve gizemli bir bakış attı.
"Burada ne işin var?" Konuştum ona doğru, soğuk bir sesle ama sesime kıyasla içim alev alevdi, onu gördüğüm her zaman olduğu gibi.
Dudaklarını yaladı ve dikleşti oturduğu yerde. "Seni özledim."
"Ben de tam çıkıyordum." derken çantamı nereye soktuğumu bulmaya çalışıyordum. Hayır, nereye koyabilirdim ki?
Siyah çantam gözümün önünde belirdi. Ben çantayı aldığımda arkamdan sarıldı bana. Kaskatı durarak itmeye çalıştım onu. İşyerinin ortasında böyle davranabilmeyi kendisine hak görüyor olabilirdi ama ben klasik bir stajyer olarak böyle hareketler yapamazdım.
"Şöyle yapma Pera... Beni sevdiğini hissetmem lazım." Kafasını sırtıma yaslayarak hareket kabiliyetimi sıfıra indirdi. Böyle konuştuğunda yelkenleri suya indirmekten bıkmıştım. "Sevgimin karşılığını almadığımı hissettiriyorsun bana, açıklama yapmaktan acizsin. Lütfen bırak beni." Daha fazla dikkat çekmek istemeyerek çantamı omzuma takmaya çalışırken sessizce konuşuyordum.
"Pera, hayatım, lütfen... Anlatacağım ama beklemelisin..." Dedi, onu itmeme rağmen her bir nefesinde daha da sıkı sarılıyordu bana.
"Senin istediğin ana denk gelmeyi mi bekleyeceğim ben? Ciddi anlamda mı söylüyorsun bunu?" Sessizliği can alıcıydı, kollarını gevşetmek zorunda kaldı bu pasif hareketiyle orantılı olarak. "Poyraz, benimle bir şeyler paylaşmaya başladığında ve bu paylaştıkların seksi bedenin dışında şeyler olana kadar görüşmeyelim." Son sözümü de diyerek ilerlemeye başladım, arkamdan geldiğini hissedebiliyordum.
"Sen ciddi misin? Nereye gidiyorsun, Pera?"
"Ben, Poyraz... Şu an söyleyemem. Beklemelisin." Taklit yaptım, aynı onun bana söylediği boş sözlerdeki gibi. Asansör bizi fiziksel olarak ayırdığında, itiraf etmek gerekirse, ilk defa ondan uzaklaştığıma mutlu olmuştum. Dertlerini, sorunlarını anlatmaması bir yana, eve gelen gizemli bir paketin nedenini bile söylemiyordu bana. Ve gerçekten kıskanmaktan ziyade, daha çok kırılmıştım. Bir an kendimi kraliçe gibi hissettirirken, bir an değersiz birine döndürüyordu beni. Ben onun bedenine aşık olduğum kadar, benimle paylaştıklarına da aşıktım. Ve ona gerçekten aşık olduğumu, benimle geçmişini paylaştığı gece anlamıştım. Ve şimdi onun dertlerine derman olmam gerekirken, duvarın dışında tutuyordu beni. Bekle, demişti... Ben, o söylemeden bile yıllarca beklerdim ki zaten. Zayıf noktamı bulmuştu, benim zayıf noktam oydu.
Asansörden indiğimde karşımda duran Deniz'in yanına ilerledim.
"Üstünden araba geçmiş gibi." Uzandı ve bana yardım etmek için elimdeki çizim çantamı aldı.
Ben ise kendi çantamın içinde Deniz'den devraldığım araba anahtarını ararken ofladım havaya doğru. "Poyraz ve söylenmeyen gerçekler kamyonu geçti. Hem de ezici bir şekilde."
"Yukarıda ne yaşadığınızı bilmiyorum ama buraya yazıyorum, bu adam seni deliler gibi seviyor, Pera." Mermerlerinden pahalılık akan duvarlara parmağıyla görünmez şeyler yazdı.
"Seviyor olabilir ama şahit olduğum bir olayı bile paylaşmıyor, zamanı değil diyor. Rüzgar seninle konuşmasa, paylaşmasa dertlerini, nasıl hissederdin?"
Biraz düşündü ve yüzünü ekşitti, cevabın kötü olacağını biliyordum. "Paylaşmadığı sürece... Arkadaştan öte gibi bir şey olursunuz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dört Renk Tek Ton (DÖRT RENK SERİSİ 1)
RomanceOnlar dört farklı renkti, ama tonları aynıydı. Sevecekleri kişileri de renklerine uygun seçmelilerdi. "Benimle evlenmek isteyen bir adam, aceleci bir genç, tanımak için can attığım bir yabancı, yasaklanmış bir romandı Poyraz Çakır." 2. Kitap Dört R...