Geçer miydi kalp acısı?

1.5K 50 8
                                    

Pera Arslan

"Uyanacak mısın canım kızım?"

Gözlerimi aralarken sabah saat yedi ve ben okula geç kalıyorum sanar gibi olmuştum. Oysaki saat dokuzu geçiyordu ve ben üniversitesini bitirmiş, yüksek lisans yapan bir stajyerdim. Babam ise ben lisedeyken de olduğu gibi havalılığından hiç ödün vermemişti, aynı top sakalı ve yapılı vücudu ile odamda, karşımda duruyordu. Ve bana şefkatle bakan bal rengi gözleri, o bakışlar hiç ama hiç değişmezdi. Gerindim ve gözlerimi açabilmeme şaşırdım. Anlıma kibar bir öpücük koydu ve tembihledi odadan çıkarken. "Kızlar kalktı annenle kahvaltıyı hazırladılar bile, bu arada sırtına bir şey giymeyi unutma."

Kafamı kaldıracak halim bile yoktu, dün kendimi nasıl uçağa attığımı ve kesintisiz uyuduğumu hatırlamıyordum. Jet-lag değildi bu, jet hızında boynuzlanma hissiydi. Gülümsemelerimi sadece aileme ve kızlara güzellik olsun diye atıyordum ama en son gerçekten güldüğüm zaman, Poyraz ile onun ofisinde geçirdiğimiz öğlen arasıydı. Bu kadar acınası olmak istemiyordum ama yalan söyleyemeyecektim, acınasıydım. Ondan nefret etmek istiyordum, deli gibi istiyordum. Bir yanım unutmamı söylerken, diğer yanım onu unutamaz ve daha iyisini bulamazsın diyordu. Ayaklarımı sürüyerek mutfağa yürürken burnuma krep kokuları geliyordu. Annemle Toprak yarışıyor gibiydi. Deniz tezahürat yapıyordu. Benim geldiğimi anlayıp hepsi bir ağızdan günaydındiye bağırdılar. Bu bir gelenekti, ne zaman üzgün olursak anneme krep yaptırır ve o gün her şeyi bir ağızdan söylerdik. Mesela Deniz konservatuvar sınavından kalınca, Toprak Gökhan'la büyük ayrılıklarından birini yaşayınca ya da Masal sınavları kötü geçti diye mızmızlanınca bunu yapmıştık, eski anıları anımsamak yüzümü biraz da olsun güldürmüştü. Sofraya kurulduk, babamı uyardı annem gazetesini kaldırması için, sonra da kreplere saldırdık, daha doğrusu saldırdılar. Benim yemek yiyecek iştahım bile kalmamıştı. Dün sadece iki ısırık aldığım sandviç ve bende kusma hissi uyandıran uçaktaki özel sakinleştirici içecekten içmiştim, onlarla duruyordum. Annem önüme bir krep attı ve gülümsedi. "Yiyorsun, hadi hadi!"

Babam oradan atıldı, yanındaki Deniz'e konuşur gibi bilgelikle aktardı bana aktarmak istercesine. "Bir yemek yemeye bakar acılar, yedikten sonra hepsi hafifler." Bunu demesiyle ağzıma bir lokma atmaya çalıştım. İki üç kez çiğne ve yut, işte böyle... Bunu biraz daha tekrarlar ve kalkardım masadan. Sonra da yatağıma geri dönerdim.

"Ben bu bakışı biliyorum, yatak yok bugün!" Masal, bana uzattığı peynir tabağını elime tutuştururken sesini yükseltti. Elinden aldım ve peynir almadan önüme koydum. "Çağın'dan ilk ayrıldığında bizi odasından kovup kendisini içeri iki gün kilitleyen bendim değil mi?" Olanları babama duyurmadan söyledim ona. Kızgın olmaya çalışır bir surat ifadesi takındı ve dil çıkardı bana. Annem ise boğazını temizledi ve Toprak'a döndü ilk olarak. "Burslu basketbolcumuz, nasılsın bakalım nasıl gidiyor?"

Toprak ağzındakini bitirip heyecanla cevap verdi. "Sakatlandım maalesef, biliyorsunuz ama çok daha iyiyim. Bir buçuk hafta sonra ilk maçıma çıkacağım bu kazadan sonraki, şimdilik süper gidiyor."

"Oh oh, çok sevindim. Deniz'e sormama gerek yok, Rüzgar'la her zaman iyidir." Annem ikisini de tanıdığı için kolay ve tutarlı bir çıkarım yapmıştı. Deniz de başıyla onayladı onu. "Aslında Ankara'da da sahnemiz olacak, biletlerinizi bizzat ayıracağım." Hepimiz annemin içeriden pankekleri getirişiyle onlara daldık birkaç dakika. Sonrasında hepimizin aşikâr olduğu melodi doldu kulaklarımıza, babamın telefonu.

"Efendim hocam, hemen geliyorum, yok canım, kızlar var da buralardalar daha bir kaç gün." İyi günler dileyip kapattı, muhtemelen karşıdaki eski hocalarımızdan biriydi. Peçetesiyle ağzını sildi ve birkaç zeytin kapıp çıktı odadan, sonrasında da evden. Derin bir nefes verdik ve annem kurnaz bakışlarla masaya odaklandı. "Hadi bakalım, dökülün fıstıklar, nasıl gidiyor ilişkileriniz, adamlarınızla."

Dört Renk Tek Ton (DÖRT RENK SERİSİ 1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin