Pera Arslan
Güneş ışığı.
"Uyandım, uyandım, tamam!" Dediğimden ters yönde kafamı yastığıma gömmüştüm. Başımda hareket eden bedenleri hissedebiliyordum, gün başlıyordu.
"Bugün efsane ötesi bir gün olacak! Hadi kalksana!" Bunu söyledikleri gibi seslerin sahibi olduğunu anladığım Masal ve Toprak yatağa çıkıp üstümde zıplamaya başladı. Enerjilerinin sırrını merak ediyordum, kendime geldiğimde bunu soracaktım onlara. "Saat kaç?" Sorumu yönettiğim an cırtlak sesten cevap geldi, Toprak'tı cevaplayan. "Yedi buçuk oldu."
Saatin erken olması bir yana, daraldığımı hissediyordum ve bunun sebebi olan üstüme oturmuş bedeni, Masal'ı ittim tüm gücümle. "Bu saatte, bu enerji nedir ya?"
"Enerjik olmalıyız çünkü bugün hepimiz için efsane bir gün! Ben anatomiden geçtiğimi öğrendim, Toprak'ın birazdan maçı var hem de final maçı, Deniz'in ise ilk kez tam dört perdelik oyunu olacak, bu akşam ve senin de o züppe adamı reddetmenin ilk günü!" Dün işten döndüğümde ikisine de anlatmış ve ikisinden de tebriklerimi almıştım. Düşündükçe çok iyi yaptığımı daha da iyi anlıyordum. Toprak giyinmiş şekilde yanımda dikiliyordu, ben bunları düşünürken o hazırlanmıştı bile. "Hadi prenses, ikimiz de geç kalacağız. Bak, 10 dakikaya hazır olmazsan arabanı bulamazsın."
Arabam olmadan işe ulaşmam imkansızdı! Yataktan nasıl fırladığımı hatırlamıyordum. Seçtiğim toz pembe etek ve açık gri bir gömlek giydim. Saçımı sıkıca yaptığım topuz, sosyal intihar gibi gözükse de işe geç kalacaktım sonuçta, pek umurumda olmadı. Eteğimle aynı renk ayakkabılarımı da giyip Toprak'ın yanına döndüm. Acaba beni böyle gördüğünde nasıl tepki verirdi, Poyraz Çakır? Nasıl bir adam olduğunu bile bilmiyordum ama adı bile kalbimi tekletmeye yetiyordu. Çantamı koluma taktığımda, bir yandan da Masal'a veda etmekle meşguldüm. "Tembellik yap bakalım, biz parayı kazanırız zaten."
Bana cevap olarak dil çıkardı. Hatırlatmalarıma devam ettim ardından. "Bu arada Deniz'i üç bilemedin dört gibi uyandırırsın, uykusunu iyi almalı, biliyorsun." Geri geri yürürken konuşuyordum, cevap duyana kadar kapıdan çıkmadım.
"Tamam, anne, kardeşime sütünü de veririm." Masal'ın beni duyduğunu belli eden bu şımarık cevaba tepkim gülmek olmuştu. Tam ardımdan evin kapısını kapatırken yakınımdan gelen bir korna sesiyle irkilmiştim. Arkamı dönüp kornanın ardına bakınca yapan kişiyi yani Toprak'ı gördüm, anahtarı almış ve çoktan arabaya yerleşmişti. Sürücü koltuğuna otururken ona espriyle karışık işaret parmağımı sallıyordum. Toprak gerçekten aceleciydi, maça daha iki saat vardı ama o beni sanki on dakika kalmışçasına germeyi tercih ediyordu. Stadyumun olduğu yere doğru sürmeye başladım. Sağ aynamı kontrol etmek için ona doğru baktığımda, biriyle mesajlaşırken yakaladım. "Müstakbel damat mı yoksa barmen mi?"
"Çok komik, dün öğle yemeğini kaçırdın ama bugün çatı katındasın, değil mi?"
Ciddi olmaya çalıştık ama sonu havaya kahkahalar fırlıyordu, birbirimizle uğraşmaya çalışsak da başaramıyorduk. "Tamam, tamam cidden, kiminle konuşuyorsun?"
"İtiraf ediyorum, barmen. Aslında Gökhan'ı bırakmak canımı bırakmak gibi olur ama... Beni bilirsin, aklımdaki hareketi yapmak için sayı kaybederim ama takım yine de kazanır. Gökhan hep benimle kalacak sadece..."
Cümlesini tamamladım. "O olmadan kendini bilmiyorsun, o olmadığındaki kendini tanımak istiyorsun."
Ellerini çırptı, beni tebrik ederken yüz ifadesi çok şaşkın görünüyordu. "Nasıl bildin bunu? Kesinlikle bunu kastediyorum. Beni böyle anlıyor olman yalnız ve berbat biri gibi hissetmemi engelliyor!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dört Renk Tek Ton (DÖRT RENK SERİSİ 1)
RomansaOnlar dört farklı renkti, ama tonları aynıydı. Sevecekleri kişileri de renklerine uygun seçmelilerdi. "Benimle evlenmek isteyen bir adam, aceleci bir genç, tanımak için can attığım bir yabancı, yasaklanmış bir romandı Poyraz Çakır." 2. Kitap Dört R...