Pera Arslan
Birbirimize sarılmış şekilde, kadınlar tuvaletindeydik. Lavabonun mermerine oturduğum ve elbisemin yukarı sıyrıldığını düşünürsek, şu an donuyordum.
"Poyraz... Üşüdüm." dedim, cümlemin ne kadar komik olduğunu söyledikten sonra fark etmiştim. Gülümsedi ve indirdi beni yere. Birkaç saniye durdu ve uzun uzun baktı bana. Sonunda konuşacak gibiydi. "Seni hak etmesem de... Deli gibi benim olmanı istiyorum Pera. Şu güzelliğine bak." dedi ve boynumu öptü. "Şu pürüzsüz tenine, seninle bütünleşmiş vanilya kokunla... Kurallarımı yıkmamı sağlıyorsun. Şu an burada olmamam gerek..." dedi boynuma ve omzuma öpücükler kondururken. Böyle söyleyince her şeyi kabul ederdim ben. Gözlerim kapanmıştı, onu özlemişti bedenim. Bu sırada hafiften eğilerek eteklerimin içinden elini soktu ve demin soğuktan donmuş olan kalçalarımı tuttu, bir yandan da kurnazca gülüyordu. Gülüşü başka bir ifadeye dönüştü, aynı ifadenin şu an benim suratımda da olduğuna yemin edebilirdim. Sadece tarif edemiyordum, tahrik mi olmuştum? Ah, bu an için çok basit bir laftı. Daha çok... Onun için ölmekteydim. "Gerçekten üşümüşsün..." dedi diğer elini de oraya götürerek.
Kendimi ele vermemek için dudağımı ısırdım. "Fazlasıyla iyi ısıttın..." dedim kendimden beklemeyecek boğuklukta bir tınıyla.
"Üşümeni istemeyiz." Ellerini çekip yüzüme getirdi ve uzun uzun, sıcaklığı yüzüme getirircesine nazik öptü beni. Ayrıldığında, yüzünde oluşan o hüzünlü ifadenin nedenini anlayamamıştım. Kendime döndüm ve elbisemi düzelttim. Sıra saçlarıma gelince yapılacak pek bir şey yoktu o yüzden öne eğilip hafifçe karıştırdım onları parmaklarımla, spreyin etkisi çoktan geçtiği için ellerimle sabitlemek dışında pek şansım yoktu.
"Sen öylesine güzel ve seksi bir kızsın ki... Benimle olduğun için çok şanslıyım." Dedi kendi maskesini düzeltirken Poyraz Çakır.
"İyi bir dikkat dağıtıcısı olduğundan olabilir mi?" dedim ve ona döndüm. Elini uzattı usulca ve hayatta en sevdiğim şeyi yaptım ben de tuttum ellerini sıkıca. "Niye bütün önemli anlarımızı kadınlar tuvaletinde yaşıyoruz ki biz?" dedi pek soruya benzemeyen bir espriyle.
"Kimi arıyorsun?" dedim konuyu değiştirerek merakla. Hem maskesinden nasıl tanımayı düşünüyordu aradığı kişiyi?
"Deniz'i... Yani bizim ekibi." dedi tatlı tatlı, ondan beklemediğim şekilde.
"Gel benimle." dedim ve direkt gideceğim yere sürükledim onu kendimle. Mavi kravatlı ve maskeli bir adam katılmıştı aramıza. Deniz'e bir gülüş attı ve anında tanıdım. Rüzgar da buraya gelmişti. Poyraz direkt kucakladı onu ve birtakım şeyler de söylemeyi unutmadı kulağına. Rüzgar onun sırtını sıvazladı ve ayrıldılar. Poyraz sıra sıra herkese sarıldı, Çınar'a ise vurdu bir tane.
"Seninle sonra konuşacağız..." Neyi konuşacaklardı? O halletmesi gereken gizli iş neydi? Kafamda dönüp duran soruların cevabını yakın zamanda alamayacaktım, biliyordum.
"Ağabeyimin girdiği her ortam mı ezikleşecek böyle ya? Toprak, bebeğim, bunları boş versene, gel sana deniz manzarasını göstereyim." Tuttu Toprak'ı ve sürükledi bizden uzağa. Çılgın bir çocuktu Çınar, durma sınırı yoktu. Poyraz garsondan bir kadeh alarak Deniz'e döndü. Dikkatle izliyordum onu, simsiyah smokinin içinde, fazlasıyla buraya ait görünüyordu. Onu kot ve tişörtle görmeyi daha fazla sevsem de bu haline herkesin alışık ve aşık olduğu belliydi. Değiştirmesini istiyor muydum? Hayır, şimdilik hayır.
"Biliyorsun ki gündemimiz Ayberk Ceylan. Onun ne kadar azimli biri olduğunu biliyoruz..." dedi fazla iğneleyici konuşarak kalbimi hoplatan adam. "Ama kişiliği hakkında sıfır bilgiye sahibiz. O yüzden..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dört Renk Tek Ton (DÖRT RENK SERİSİ 1)
عاطفيةOnlar dört farklı renkti, ama tonları aynıydı. Sevecekleri kişileri de renklerine uygun seçmelilerdi. "Benimle evlenmek isteyen bir adam, aceleci bir genç, tanımak için can attığım bir yabancı, yasaklanmış bir romandı Poyraz Çakır." 2. Kitap Dört R...