Toprak'ın götürüldüğü hastanenin adını söyledi ve kapattı hızlıca. Elim ayağımdan kan çekilmişti. Titriyordum. Aklımda çınlayan Deniz'in cümlesi... Montum olduğunu düşündüğüm şeyi üstüme geçirdim ve Poyraz'ı görmezden gelip ilerlemeye başladım. Gerçek anlamda elim ayağım titriyordu. Etrafa anlamsız bakışlar atıyordum. En hızlı şekilde orada olacaktım, neler olduğunu öğrenecek ve bekleyecektim. Bir şey yapamasam bile en azından onun yanında olacaktım. Çantama doğru elimi atmaya çalıştım ama kolumda değildi, kahretsin, çağırdığım asansör gelmişti bile. Tam o sırada hızlıca ters yöne masama geri koşmaya çalıştım ama bir beden tarafından durduruldum.
"Dur bakalım, biraz sakinleşebilir misin, ne oldu, söyle bana?" Poyraz'ın elleri omuzlarımı kavramıştı ama onları hissedemiyordum bile.
"Arabamın anahtarı." Diyebildim sadece.
"Ben seni götürürüm, bu şekilde sürersen kendini de tehlikeye atacaksın."
"Hayır, olmaz, ben acele etmeliyim!"
"Durur musun Pera yerinde, seni ben götüreceğim diyorum." dedi ve beni asansöre soktu. Hızlı olmamız gerekiyordu, çok hızlı sürmeliydi. Burada hiçbir şey bilmezken kafayı yiyecektim, resmen delirecektim. Ya ona bir şey olduysa ya da kariyerine? Ah, ne düşünüyordum böyle! Yere çömelip ağlamak istiyordum. Nasıl olduğu hakkında bir tane bile bilgi vermedikleri için diğerlerini öldürmek istiyordum. Maç esnasında olmuştur muhtemelen, dedim içimden. Demek ki bugünkü bütün sakarlıklarımın nedeni buydu, başımıza bir şey geleceğinin habercisiydi bütün bunlar. Ve gerçekten gelmişti. Peki Toprak nasıldı? Ya şu an kritik bir durumdaysa, bilinci gitmişse, bacağı kırılmışsa... Düşüncelerim Poyraz'ın beni duvara yapıştırmasıyla bozuldu. Ne olduğunu anlayamadan sırtım duvarla eşitlendi. Burunlarımız birbirine değiyordu. Ağzını benimkinin üstüne birleştirdi ve deprem oldu, büyük bir deprem oldu. Her şey parçalandı ve dudaklarının sallantısıyla bütün vücudum titredi. Beni öpüyordu, tanrım beni gerçekten öpüyordu! Aklımdaki bütün endişe parçaları bir anlık da olsa uçup gitti. Yumuşak ama aynı zamanda sert darbeler veren dudakları beynimi kafatasımdan çıkartıp gökyüzüne fırlatmıştı adeta. Karşılık vermeye başladığım an kontrolü tekrar ele aldı ve dilini devreye soktu. Sadece dudakları dudaklarımda ve elleri kollarımda sabitlemişti. Başka bir yerime dokunmadığı halde yanıyordum. Ateşe atılmış bir su gibi yavaş yavaş içine alıyordu, eritiyordu, buharlaştırıyordu beni. Mavi rengim kırmızıya dönüyordu acı verici bir tonda. Bedenim istekle kavruluyor ve adrenalin beni öldürüyordu. Ve o an çan sesi duyuldu bütün asansörde gürültülü şekilde. Bu bir çan değildi. Bu ses, asansörün sesiydi. Asansörde miydik gerçekten? Yerimi bir süre yadırgamıştım o hızla yanıma geçerken. Nasıl ayrıldığımızı ve aramıza iki kadının girdiğini anlamamıştık. Düşmemek için duvara tutundum. Poyraz'sa elleri ceplerinde, sanki hiçbir şey olmamış gibi rahat davranıyordu. Bunu bir filmden hatırlıyor gibiydim, kendimi o filmdeki şanslı kızın yerinde yüzlerce kez hayal etmiştim ve yıllar sonra başka bir adam bana aynısını yaşatmıştı. Hiçbir şey imkansız değildir, dedi aklımın içinde dolanan mutlu benliğim. Zemin katta indik asansördeki bütün bedenlerle birlikte. İnerken bana uzanıp elimi tutan Poyraz'a yandan bir bakış attım. Beni niye öptün, niye böyle öptün dercesine. "Kafan çok karışık ve korku içindeydin, Toprak'a her ne olduysa eminim ki o iyi, asıl sen kötüleşiyordun ve buna ihtiyacın vardı." Parlatıcımın bir kısmı dudaklarında parlıyordu, hala.
"Ayrıca, bu burada bitmedi..." Diyerek beni hızlıca arabasına soktu ve tam gaz hastaneye gittik. Haklıydı aklımı dağıtmıştı, iyi bir şekilde. Ama endişem hala varlığını koruyordu. Sadece, dudakları tekrar dudaklarımda olursa iyi olacak gibiydim. Aynı şeyi düşündüğümüzü hissedercesine, kesinlikle dediğinde, şoka girmiştim. Artık öpüştüğümüzden midir bilinmez, konuşmadan telepatik iletişim kurmaya başlamıştık! Güldük ikimiz de bu duruma istemsizce. Dudakları hala parlıyordu, tekrar gülümserken buldum kendimi, çok komik görünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dört Renk Tek Ton (DÖRT RENK SERİSİ 1)
RomanceOnlar dört farklı renkti, ama tonları aynıydı. Sevecekleri kişileri de renklerine uygun seçmelilerdi. "Benimle evlenmek isteyen bir adam, aceleci bir genç, tanımak için can attığım bir yabancı, yasaklanmış bir romandı Poyraz Çakır." 2. Kitap Dört R...